Header Ads

Genel Kurmay Başkanlığı'mızdaki İSRAİL ODASI, ne hakla ve ne için orada?

Genel Kurmay Başkanlığı'mızdaki İSRAİL ODASI, ne hakla ve ne için orada?
Genel Kurmay Başkanlığı'mızdaki İSRAİL ODASI, ne hakla ve ne için orada?

Milliyetçi Hareket Partisi Ankara Milletvekili Mehmet Zekai Özcan, 18 seneden beri hiçbir ülkeye verilmeyen bir ayrıcalığın, İsrail hükümetine tanındığını iddia etti. Özcan, Genelkurmay Başkanlığı'nda İsrail'e ait özel bir odanın olduğunu söyledi.
Milliyetçi Hareket Partisi Ankara Milletvekili Mehmet Zekai Özcan, partisinin ilçe teşkilatını ziyaret etti. Özcan, "Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde 'İsrail odası' ya da benzer isimlerde İsrail Devleti ile irtibatlı herhangi bir birim bulunmakta mıdır?" sorusuna 'gizli' gizlilik derecesi taşıdığı için cevap verilmemesini eleştirdi. Kendisinin aldığı bilgiye göre, Genelkurmay Başkanlığı'nda İsrail'e ait olan özel odada 10 ila 25 İsrail subayın görev yaptığını iddia eden Milliyetçi Hareket Partisi Ankara Milletvekili Mehmet Zekai Özcan, "Belki mossad ajanları var. Ve orada Türkiye'nin istihbari bilgilerini İsrail biliyor. Ve bu oda ile ilgili Genelkurmay Başkanlığı'nda ciddi rahatsızlıklar var. Zaman zaman kaldırılması düşünülmüş. Hatta bu oda sakıncalı diye raporlar verilmiş. Ve bu oda sayın Başbakan'ın döneminde de devam etmiş. Ben de vermiş olduğum soru önergesi ile bunu sordum. Yani bu oda devam ediyor mu? Veya şu anda kapatılması düşünülüyor mu? Veya kapatıldı mı? Ben yakın zamanda kapatıldığını düşünmüyorum." açıklamasını yaptı.


Genel Kurmay Başkanlığı'nda  israil odası var mı?
Genel Kurmay Başkanlığı'nda
israil odası var mı? 
Kendisinin Sayın Başbakan'dan bunu açıklamasını istediğini ifade eden MHP'li Özcan, "Sayın Başbakan değil de Sayın Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül Bey cevap vermiş. Bu açıklama benim elime geçmedi. Basın aracılığı ile duydum. Orada diyor ki gizlilik olduğu için cevaplamıyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a bir suikast iddiası gerekçe gösterilerek, Genelkurmay Başkanlığı'nın kozmik odasına girildi. Yani Genelkurmay Başkanlığı'nın, beyni olan, arşivi olan bölüme, kimsenin girmemesi gereken hatta Türk subaylarının bile çok dar anlamda bilmesi gereken bilgilerin bulunduğu yere bunlar girdi ve darmadağın etti burayı. Yani aslında gizlilik diye bir şey yok. Türkiye'nin bütün geçmiş ile ilgili önemli bilgilerini bütün kamuoyuna döküyorsunuz. Türkiye'de gizlilik diye bir şey kalmadı. Siz Kozmik odayı gizli olarak kabul etmiyorsunuz, gizlilik var demiyorsunuz. Ama İsrail odasının var veya yok olduğunu söyleyemiyorsunuz. Yani bunun inandırıcı bir yönü yoktur. Tabiî ki ben gizliliğe saygı duyuyorum. Bunlar açıklasın demiyorum. Şunu söylüyorum. Bu İsrail'e ayrıcalık tanınarak, hiçbir ülkeye verilmeyen bir oda var mıdır?, yok mudur? Böyle bir oda yoktur. Veya oda demezsiniz de başka ülkelere de bu şekilde birimler verilmiştir. Ama ben biliyorum ki verilmemiştir. Ben burada başbakanı test etmek istedim. Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol. Bunu bütün mevcut iktidar partisine de söylüyorum. Siz milletin hislerini kullanıyorsunuz. İstismar ediyorsunuz. Aslında yine okyanus ötesindeki irtibatlarınızı sürdürmek suretiyle siz yine bildiklerinizi okuyorsunuz." şeklinde konuştu.
 (CİHAN) 11 Ekim 2010

*******

Genelkurmay'da İsrail Odası Var mı?

Gönül, Son Günlerde Basına Yansıyan İsrail Odası İddialarını Yanıtladı.

"GENELKURMAY'DA İSRAİL ODASI YOK"
Son günlerde basına yansıyan İsrail odası iddiasına ilişkin de Gönül, "Genelkurmay'da İsrail odası gibi bir oda yoktur. İsrail ile özel olarak iletişim kurulan bir sistem de yoktur. İsrail'e mahsus bir teşkilat da Genelkurmay'da yoktur." açıklamasında bulundu.
F-35 projesiyle ilgili yüksek maliyetin sorulması üzerine de Gönül, "Bu tür projelerde maliyetlerde artışlar olabilir. Karşılanmayacak bir maliyet değil. Ama bize gelen bir rakam yok." diye konuştu.

 (CİHAN) 15 Ekim 2010

*******


Önce "YOK" denildi, sonra varlığı kabul edildi. En sonunda da "KAPATILDIĞI" ilan edildi. Hangi bilgi gerçek? Kim inanır şimdi gerçekten kapatıldığına?

Genelkurmay’da, yani ordumuzun beyninde, kalbinde İsrail Odası olur mu? Mana, maksat ve mantığı nedir bu işin? 18 yıl bu odada neler cereyan etti? Genelkurmay karargâhında İsrail’e oda açanlar İsrail’in bize dost bir ülke olmadığını hiç mi bilmiyorlardı? 
Hiçbir şey bilmiyorsanız Genelkurmay karargâhının önündeki caddeden geçen rastgele yüz kişiyi çevirip sorsaydınız tamamına yakınının size vereceği cevap: “yahu kardeşim, siz kafayı mı yediniz, Genelkurmay karargâhında İsrail odasının ne işi var?” olurdu kuvvetle muhtemelen. Neyse kendimi kaybetmeden direkt konuya geleyim en iyisi.Değerli Okuyucular; aşağıda konuyla ilgili kaynak kitaptan yapılan alıntıyı okuyacaksınız…. 
9 Aralık 1992’de başlayan Türkiye-İsrail yakınlaşması dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in tescilli Yahudi hayranlığıyla, bilhassa askeri alanda her yönüyle pekişmiş bir görünüm arz etmekteydi.Taraflar arasında karşılıklı heyetlerin gelip gitmeleri derken, iki ülkenin Muhabere Elektronik İstihbarat İşbirliğiilişkileri 1993-94 yıllarında daha da artmaya başlamıştı.Dünya üzerinde teknolojik yönden fazlasıyla yol katleden devletlerle görüşmek şöyle dursun, İsrail’e duyulan özel sempati nedeniyle diğer muhatapların fikirlerine dahi başvurulmuyordu.Hatta çok zaman teklif edilen cazip öneriler bile kibarca reddedilmekteydi.Çünkü, bizim askeri karargâhtaki üst düzey apoletlilerin büyük çoğunluğu Tel Aviv’le yapılacak muhtemel antlaşma doğrultusunda lojistik malzemelerin alım satımlarına endekslenmiş vaziyetteydiler.Sanki hepside ağız birliği etmişçesine, küçük Siyonist ülkeyi her fırsatta baş tacı yapıyorlardı.Nihayet yetkili generallerin mutabakata varmaları neticesinde Türkiye-İsrail arasında (Nisan 1995) “Muhabere Elektronik İstihbarat Sinyal Araştırması Muhtırası”imzalanmıştı.Aslında böyle bir zaaf çıkara dayalı uyanıklık değil, gafletin ta kendisiydi.Dünyanın en büyük ordusunun karargâhıyla, hahamların güdümündeki Yahudi kurmay heyetinin gizli bilgi alışverişi paylaşımında aynı masaya oturmaları, kabul edilemez durumlardır.Kim nasıl düşünürse düşünsün, Amerika ve İngiltere’nin dayatmalarıyla Filistin toprakları üzerinde kan dökülerek kurulan İsrail, demokrasiyle idare edilen ülkeler nezdinde hala terörist devlettir.Esasen, böylesine diktavari bir istilacılığın hiçbir zaman meşruiyeti olamaz.Ne var ki bizimkiler, bilhassa askeri alanda öteden bu yana Siyonist meslektaşlarına karşı büyük yakınlık duymaktalar.Her geçen gün protokol sınırlarını aşan bir tutkuyla aralarındaki dostlukların daha da geliştiğini görmekteyiz.Anlaşılan bu ilgi ve alaka bitecek gibi de görünmüyor. 
Derin samimiyetlerin zirve yapması neticesinde teknoloji devi ülkeler bir çırpıda ekarte edilirlerken, geçmişteki mutabakat az gelmiş olmalı ki, sinyal istihbaratı bağlamında “Muhabere Elektronik İstihbarat İşbirliği Ek Protokolü” imzalanarak GES komutanlığı ile ISNU arasında Ocak 1998’de direkt muhabere devresi verilerek işletmeye açılmıştı.Tabi ki bütün bu işler dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın onayıyla oluyordu.Burada kimin haklı kimin haksız veya karlı çıktığı gibi kavramları tartışmak gerekmiyor.Esas olan karşılıklı mutabakat neticesinde alınan kararların talihsizliğidir.Böylesine derin zaaflar, gizliliğin ihlalinden başka anlam taşımaz.T.C. Devletinin savunmasının kalbi Genelkurmay karargâhına, geçmişteki bütün istihbari anlaşmalar yetmiyormuş gibi sözde hoşgörü çerçevesinde “İsrail Odası”nın açılması hangi aklın ürünüdür?Böyle bir şey olabilir mi?Dünya üzerinde hiç kimse yatak odasını başkasıyla paylaşmaz.Ama gelin görün ki bizim çok bilmiş geçinen sözde uyanık aklı evveller Türkiye sınırları dahilindeki askeri birimleri yönlendiren yüce karargâhta, Siyonist çapulculara özel oda açıyorlar.Aslında bu manadaki akıl almaz zaaflar, yeryüzünün en geri kalmış ülkelerinin ordularında bile olamaz.Ve devletlerin savunma güvenlikleri açısından olmamalıdır da. 
Talihsiz anlaşmanın imzalandığı tarihten itibaren İsrail-Türkiye arasındaki GES işbirliği çerçevesinde Siyonist muvazzafların her türlü askeri bilgiye ulaşıyor oldukları, tanzim edilen raporlarda bile açıkça dile getirilmekteydi.Bu şartlarda bizim komuta kademesindeki öneme haiz sırlar, büyük ölçüde deşifre oluyordu.İsrail’in “Truva atı” tanımlamasıyla nitelendirilen bu gizemli sistem sayesinde Tel Aviv’deki Siyonist yönetim, Türkiye’nin gizlilik ihtiva eden özel askeri ve stratejik bilgilerine rahatlıkla ulaşmaktaydı.İşin ilginç ve acı tarafı sistemin işletimi ve devamı, Genelkurmay’daki Bilgi Değişim Birimi-Demir Devreler adı verilen İsrail’li yetkililerin kontrolündeki bir odadan sağlanıyordu.Bazı Türk subaylar, gözlerinin önlerinde gerçekleşen menfi gelişmelerden üzüntü duysalar da, dertlerini üstlerine anlatamamanın sıkıntısı içerisindeydiler.Büyük gayretlerle elde ettikleri istihbari bilgilerin anında karşı tarafın cihaz kayıtlarına düşmesi ise, canlarını sıkan bir başka önemli konuydu.Karadayı’dan sonra görevi devralan Hüseyin Kıvrıkoğlu, sanki eskilere nazire yaparcasına Yahudilerden daha fazla İsrail yandaşı olup çıkıvermişti.Diğer Avrupa ülkelerinin komutanlarına fazla yüz vermediği gibi, kısa aralıklarla bu küçük Siyonist devletin generalleriyle görüşmeyi adeta alışkanlık haline getirmiş durumdaydı.Kitabımın daha önceki bölümlerinde bahsettiğim üzere hiç gereği yokken 1960 model hurda tank alımları da Kıvrıkoğlu’nun döneminde başlatılmıştı.Hatta Paşa, bütün bunlarla yetinmeyip “İsrail’i düşman gören, benimde düşmanımdır” sözlerini sarf etmekten çekinti duymamıştı bile. 
Genelkurmay’daki Bilgi Değişim Birimi-Demir Devreler adı verilen İsrail’li yetkililerin inisiyatif ve kontrolündeki odadan nasıl sağlanıyorsa; bizimkilerin karşı atağa geçtikleri Siyah Lale rumuzlu operasyon kapsamında düzenlenen değerlendirme raporunun sonuç bölümünde; Yahudi askerlerinin Türkiye’ye ait kanalları tüm ayrıntılarıyla dinledikleri, özellikle GES personeli sorumluları tarafından açıklıkla bildiriliyordu.Yıllardır süregelen talihsiz gelişmeler, ay-yıldızlı bayrağımızın altında vatan savunmasından başka bir şey düşünmeyen subaylarımızı gözle görülür bir şekilde tedirgin etmekteydi.Karargâhta zorunlu karşılaştıkları İsrail’li görevlilerle konuşmak bile istemiyorlardı.Ama şartların gereği onlara mecburen selam vermekteydiler.Yegane arzuları, Genelkurmay’da 18 yıla yakındır varlığını sürdüren istihbarat amaçlı İsrail odasının en kısa sürede kaldırılmasından başka bir şey değildi.Hiç kuşkusuz başlarını ağrıtan bu can sıkıcı durumdan bir an önce kurtulmak çabasındaydılar.Zaman zaman ima yoluyla da olsa üstlerine karşı, düşünceleri doğrultusundaki isteklerini iletmekten geri kalmıyorlardı.Şikayetlerin doruk noktasına ulaştığı günlerde dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök İsrail’le yapılan çalışmalara önemli kısıtlamalar getirse de, gösterdiği bütün gayretlere rağmen odanın kapatılmasına yeterli çareyi bulamamıştı.Çünkü, KIVRIKOĞLU zamanındaki 687.5 milyon dolarlık teslim edilmeyen tankların ihalesi büyük ölçüde elini kolunu bağlıyordu.Paranın büyük bölümü peşin verilmiş, fakat teslimatta henüz tam bir netice alınamamıştı.Bu durumdan cesaret alan İsrail’li askeri yetkililer, ülkeleri adına tahsis edilen odayı istedikleri gibi kullanmaktaydılar.Bilhassa Yaşar BÜYÜKANIT’ın döneminde sanki kendi vatanlarında yaşıyorlarmış gibi başlarına buyruk hareket etmeye başlamışlardı.Ondan aldıklar cesaret, Siyonist generallerle Türk komutanların yakın temaslar kurmalarına neden olmuştu.Büyükanıt’ın aile büyüklerinin mezarlarının Davut soyunun vaad edilmiş topraklarında olması ise, iki ülkenin kurmayları arasında ayrı bir samimiyet havası yaratmış durumdaydı.Bakalım aradan geçen zaman taraflara neler gösterecekti? 
BÜYÜKANIT’ın Yahudi sempatizanlığına rağmen Genelkurmay’daki ‘İsrail Odası’ndan bıkkınlık derecesinde huzursuz olan bazı cesaretli muvazzaf subaylar, seslerini duyuracak girişimlerde bulunmaya başlamışlardı.Hatta birbirlerini, karşı tarafa bilgi vermemek adına sıklıkla uyarmaktaydılar.Ucu nereye dayanırsa dayansın karargâhın bağrına adeta hançer gibi saplanan bu kronikleşmiş travmadan bir an önce kurtulmak istiyorlardı.Fırsat buldukları anlarda ise, kendi aralarında küçük çaplı brifingler bile tertiplemekteydiler.Bütün amaçları İsrail’li görevlilerin iletişim ağlarını en alt seviyeye düşürmek üzerineydi.O nedenle geçmişin umursamazlık bağlamındaki zaaflarını kapatabilmek adına olağanüstü bir çaba gösteriyorlardı.En nihayet Genelkurmay Başkanlığındaki istihbari bir birim tarafından sistemin analiziyle ilgili hazırlanan siyah lale operasyonu değerlendirilmesinde şu ifadeler dikkat çekmekteydi : 
     ‘’Uçağın Türkiye’ye intikal ve dönüşü esnasında Suriye, GKRY,KKTC ve başta çok kanal sistemleri olmak üzere Türkiye’ye ait muhabere elektronik sistemlerini takip etme imkânını bulacaktır.Bölgede çalışan çok kanal sistemlerine ait tanıma ve teşhis imkânı sağlayacak bol miktarda ham materyal elde edecektir.’’ 
Yukarıdaki rapor doğrultusunda İsrail’in, KKTC ve Türkiye’ye ait telsizleri gizlice dinleme imkânını bulduğu da açıklıkla belirtiliyordu.Bu vahim değerlendirmelerin öngörüsünde; Genelkurmay karargâhında bulunan İsrail’e ait özel odadan her türlü askeri istihbaratın Tel Aviv’e aktığı, tüm ayrıntılarıyla belirginleşmiş durumdaydı.Bir anlamda içimizde bulunan Siyonist casusların şifreleri çözülmüş, fakat neşterin vurulması için hem de bile bile tam 18 yıl beklenmişti.Üstelik hiçbir mecburiyet yokken! Bu yüzkarası odanın yakılması veya talan edilmesi muhtelif aralıklarla gündeme gelse de Doğan GÜREŞ, İsmail Hakkı KARADAYI, Hüseyin KIVRIKOĞLU ve Yaşar BÜYÜKANIT gibi Genelkurmay Başkanlarının basiretsizlikleri nedeniyle sürekli geri adım atılıp, sözde Türk-İsrail dostluğu gündemde tutulmuştu.Ama Yahudi görevliler, pişkin davranışlarla bizim askeri bilgilerimizi üslerine günlük raporlar halinde aktarmakla yetinmeyip, Kuzey Kıbrıs’ı da dinleme cihazlarına dahil ettikten sonra kontrol alanlarını büyük ölçüde genişletmişlerdi.Siyonist ülke koskoca Türk devletinin ordusunun karargâhına gaflet tellalları sayesinde resmen postu sermiş durumdaydı.İşin garip tarafı, bu kaotik durumdan büyük çoğunluk her geçen gün rahatsız olmaya başlamıştı ama kimseden gür bir ses çıkmıyordu.Fısıltılı şikâyetler ise, odanın kaldırılması adına yeterli çözüm arayışları değildi.Herkes birbirini yerli yersiz sorgulamasına rağmen aradan bunca yıl geçtiğine rağmen istenilen netice hala elde edilemiyordu.Mevcut şartlarda hedefe en kestirme yoldan ulaşabilmek için, daha etkin ve sert mücadele etmek yegâne seçenek olarak görülmekteydi.

Orgeneral İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanlığına atanması, karargâhtaki İsrail odasının kapatılmasına dayanak sağlayabilecek izlenimler uyandırmıyordu.Hatta birçok muvazzaf subay, işimiz yine Allah’a kaldı demekle yetinmekteydiler.Zira Bağbuğ’un kara kuvvetleri komutanlığı döneminde Kudüs’teki ağlama duvarında siyahlara bürünmüş hahamlarla birlikte dua etmesi, beklentileri genel anlamda beklentisizliğe dönüştürmekteydi ama gene de bazı şeylere çözüm bulunacağı gün gibi aşikârdı.Özellikle son zamanlarda karargâhtaki İsrail’li görevlilerin aşırı şımarıklıklarının yanı sıra hiçbir şeyi umursamazcasına gerek Türkiye, gerekse Kıbrıs’a dair istihbarat amaçlı bilgileri yetki sınırları dışında Tel Aviv’deki komutanlarına sızdırmaları, büyük huzursuzluklar yaratıyordu.Menfi davranışların sergilendiği gayri samimi şartlarda Yahudi sempatizanı olsa bile hiçbir başkomutan, ülke çıkarlarını zedeleyen zararlı faaliyetlere duyarsız kalamazdı.Üstelik GES yetkililerinin raporlarına dayanılarak siyah lale operasyonundaki bilgiler tüm ayrıntılarıyla Başbuğ’a da sunulmuştu.Gelişmelerin akışından anlaşıldığı kadarıyla, alttan gelen psikolojik tazyiklerden dolayı neredeyse bütün kuvvet komutanları rahatsızlık içerisindeydiler.Bu arada bir takım önlemler alalım derken, İsrail ile olan dostluklarına da zarar gelsin istemiyorlardı.Olumsuz gidişat göz önüne alındığında ; karargâhtaki odanın kapatılması için bu denli uygun zaman ve zemin bir daha ele geçmezdi.Ne var ki İlker Başbuğ, gıyabındaki bütün eleştirilere rağmen kendince ihtiyatlı davranıp gene de beklemeyi tercih ediyordu.Tarihler 2010 senesinin Ocak ayını gösterdiğinde kendiliğinden oluşan yaygın baskılar nedeniyle resmen bunalmış vaziyetteydi.Çünkü öteden beri bilinen sert yapısına fazla aldırış edilmeksizin; İsrail’e karşı duyulan rahatsızlıklar gerek sivil, gerekse askeri kanattan kendisine ve mahiyetindeki kurmaylarına açıkla deklare edilmeye başlanmıştı.Nihayet ardı arkası kesilmeyen eleştirilere daha fazla dayanamayan Başbuğ Genelkurmay karargâhında tam 18 yıl varlığını sürdüren istihbarat amaçlıİsrail odasını tek taraflı fesh ederek, Nisan 2010 itibariyle tarihi bir görevi yerine getirmiş oluyordu.Bunun kerhen gerçekleştiği belliydi ama, hangi tür düşünceler beslersek besleyelim gene de yiğidin hakkını yiğide vermek gerekirdi.Tabii ki zorunlu şartlarda yerine getirilen olumlu icraat; Başbuğ’un Fenerbahçe orduevinin bahçesindeki paşa konutlarının yaptırılmasında dahli bulunmasına, yeğenlerinin kolay yerlerdeki askerlik hizmetine sevk edilmelerine eleştiri getirilmeyecek diye bir anlam teşkil etmez.Ve etmemelidir de.Zira işlenen her sevap ve günah farklı kategorilerde ele alınmalıdır.Öyle sanıyorum ki, sağduyulu Türk halkı da intibalarını bu ölçülerin paralelinde yorumlayıp ona göre değerlendirecektir.Ama gene de Başbuğ’un mecburiyetler karşısında Genelkurmay karargâhındaki İsrail odasınıkapatması; zararın neresinden dönülürse kar misali önemli bir kazançtır.Her şeye rağmen böylesine geç kalınmış bir yaptırım karşısında başka türlü düşünüp farklı kurgular üretmek, akıl mantık ölçülerine zaten sığmaz.O nedenledir ki aradan geçen18 yıl sonra elde edilen bu kazancın kıymetini komuta kademesindeki tüm muvazzafların kavrayacakları inancındayım.Çünkü dünya üzerinde yaptırım gücü hangi boyutta olursa olsun, hiçbir ordu özellikle savunma güvenliği açısından kendi bünyesine en küçük yabancı bir virüsün girmesini istemez.İstememelidir de. 
Blogger tarafından desteklenmektedir.