Şair Nabi kimdir?
Şair Nabi kimdir? |
"Sakın terk-i edebden kûy-i mahbûb-ı Hûda'dır bu.
Nazargâh-i İlâhidir, makâm-ı Mustafâ'dır bu."
Asıl adı Yusuf, mahlası Nâbî! Yani "yok, yok!" onda (Okurlarımızın malumudur ki "nâ" ve "bî" ekleri Farscada "yok" demektir. Ve iki menfî, müspet ifâde eder.)!
Önce Urfalı bir arzuhalci, sonra İstanbullu tatlı dil ve hoşsohbet bir velî; fakat hırkası yok sırtında. Kâğıtla söyleşen bir hikmet ehli. Musahip Mustafa Paşa'nın sâdık ve merbut dostu. Yolu Halep'e de düşen bir İstanbul sevdalısı.
1642'de eski adı Ruha olan Urfa'da doğmuş Nâbî. Ardında bıraktığı onca eserden anlaşılıyor ki sağlam bir tedrisattan geçmiş. Derviş-hasletmiş; gözü ne izzet ve ne de câhta imiş.
Doğum yeri için kendisi şöyle diyor dîvânında:
"Hâkimüz mevlididür Hazret-i İbrâhimün
Nâbiyâ rast makamında Ruhâvîyüz biz."
Nâbiyâ rast makamında Ruhâvîyüz biz."
(Toprağımız Hazret-i İbrahim (a.s.)'in de doğduğu yerdir. Ey Nâbî, rast makamında Urfalıyız biz.)
Urfa'dan İstanbul'a
Urta'da arzuhalciyken valinin tavsiye ve desteğiyle İstanbul'a yol alır Nâbî. İlk hâmisi Musahip Mustafa Paşa'dır. Yanına alır onu ve Dîvân Kâtibi eyler kendine. Önce Dersaâdet'in havası pek açmaz mağmum gönlünü; fakat Paşa var olsun, tutar elinden ve Nâbî, boğar içinde dallanan ye'si. Ve az zamanda çok ses getirir; latiftir şiiri, hikmet doludur ve babacandır edası:
"İlim bir lücce-i bî-sâhildir.
Anda âlim geçinen câhildir"
Anda âlim geçinen câhildir"
(İlim, sâhilsiz bir denizdir. Onda âlim geçinen câhildir.)
Adını Naili işitir, Sabit işitir. Seyyid Vehbî işitir ve hepsi de takdir ve tebcil ederler Nâbi'yi. Hatta devrin "Şeyhu'ş-Şuarâsı" diye yâd ederler onu.
"Düşdi Kamançe Hısnı'na Nûr-ı Muhammedî"
Nâbî aziz dostu Mustafa Paşa sayesinde pâdişâh-ı cihanın (Sultan Dördüncü Mehmed Han) merasimlerine katılır, sefere çıkar orduyı hümâyûn ile. Lehistan seferine de iştirak eden Nâbî Kamaniçe Kalesi'nin zaptı üzerine bir fetihname yazar ve bu mısraı kalenin kapısına nakşettiren Pâdişâhımız Efendimiz fethin târihini bununla yâd ettirir: