Header Ads

Sünnet-i Seniyyeyi inkar etmek ya da beğenmemek küfürdür

Sünnet-i Seniyyeyi inkar etmek ya da beğenmemek küfürdür
Sünnet-i Seniyyeyi inkar etmek ya da beğenmemek küfürdür

SÜNNET-İ SENİYYE DÜŞMANLIĞI

Şer’i delillerin ilk iki kaynağı Kur’an-ı Kerim ve Sünnettir. Bu ikisinin kaynağı birdir ve tahakküm gücü aynıdır. Zira kitap yani Kur’an-ı Kerim vahy-i metluv (okunan vahy)dir. Çünkü Cebrail (a.s.), Kur’an ayetlerini Hz. Peygamber’e (s.a.v.) okuyarak tebliğ etti.

Sünnet ise vahy-i gayr-i metluv’dur. Manası, Peygamber Efendimize (s.a.v.) ilham edilmiştir.   “Zira vahiy, zahir ve batın olmak üzere iki kısma ayrılır. Vahy-i Zahir, Kur’an-ı Kerim, Hadis-i Kudsi ve Hadis-i Şeriflerdir. Vahy-ı Batın ise; Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in gayret ve içtihadıyla nail olduğu şeylerdir.”[i]

Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir mesele ile karşılaştığı zaman, önce Cenab-ı Hak’tan gelecek olan vahy-i zahiri beklerdi. Bu, ayet-i kerime, hadis-i kudsi veya hadis-i şerif olabilir. Vahy-i zahir gelmeyecek olursa, kendi içtihadıyla amel eder. Eğer içtihadında bir zelle sadır olursa, anında ikaz olunur. Dolayısıyla yapmış olduğu içtihatları da, bizzat Cenab-ı Hak tarafından tasdik olunmuş olur.[ii]


Sünnetin çeşitli fonksiyonları vardır: Kur’an’da sabit olan bir hükmü takrir eder. Kur’an’da olan bir hükmü beyan eder. Yani kitapta verilen hükmün keyfiyetini belirler. (Faizin türleri ve namazın şekli gibi) Kur’an’da birden fazla manaya gelmesi mümkün olan ifadeleri açıklar. Kur’an’ın nasihine ve mensuhuna delalet eder. Ve Kur’an’da olmayan yeni hükümler koyar. (Altının ve ipeğin erkeğe haram olması gibi)

Ve geçmişte olduğu gibi bugün de sünnet düşmanları, sünnete direk saldırmayıp Sahabe-i Kiram üzerinden yani dolaylı olarak saldırı yapıyorlar. Biz sünnet-i seniyenin dinimizdeki yerine delalet eden ayet, hadis ve imamların sözlerini vermeden evvel, sahabeyle alakalı kısa malumat vermek isteriz. Sahabe demek; Allah Resulünü (s.a.v.) dünyada iken, iman gözüyle bir defa olsun görüp O’nun (s.a.v.) şerefli sohbetleriyle müşerref olmuş şanı büyük yüce zevattır. Hiç şüphesiz sahabe, yüce Allah tarafından kendilerini hak ve hakikate irşad için gönderilen Peygamber Efendimize (s.a.v.) gönülden bağlı bir nesildi. Sahabe, Peygamber Efendimizden (s.a.v.) kalan kutsal mirası bize ulaştıran zincirin ilk ve en önemli halkasıdır. Ayet-i Kerimede:

Öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kazançtır.[iii]

Bu sebepten ötürü, sahabenin tamamı ehl-i sünnet indinde âdildir. Ve hadis râvilerinin tenkidi de, sahabeden sonra başlatılır. Sahabenin adalet ve zabtını değerlendirirken, diğer insanlardan farklı olarak yalnızca onlara has bazı imtiyaz ve ayrıcalıklara da mutlaka işaret etmek gerekir. Öncelikle sahabe, gerek Kur’an’ın gerekse Hazret-i Peygamber’in (s.a.v.) ilk muhatapları olma ayrıcalığına sahiptirler. Onlar, sahip oldukları İslamî bilgi ve birikimlerin çoğunu, doğrudan doğruya Kur’an’dan ve Hz. Peygamber’den almışlardır. Her sahabi, mevcut anlayış ve muhakeme gücü nispetinde bu iki kaynaktan azami derecede faydalanmanın yollarını aramıştır. Bu konuda onları ayrıcalıklı kılan en önemli meziyetleri ise, hâlis bir Arapça sehlikasına ve kendilerini teslimiyete sevk eden saf bir İslam fıtratına sahip olmalarıdır. Onlar ayrıca mevcut olaylara, sebeb-i nüzul ve vüruda şahit olmaları ve çeşitli karineleri bizzat görmeleri dolaysıyla, Şâri’nin maksadını gözetiyorlar, ihtimaller ortaya çıktığında ise, doğrudan Resulullah’a (s.a.v.) sorabiliyorlardı.[iv]

Sahabe-i Kiram, bu imtiyazlı konumları sayesinde Kur’an ve hadislerin sonraki nesillere aktarılmasında ve İslam kültürünün oluşumunda önemli bir rol üstlenmiştir. Nitekim Kur’an’ın cem edilerek kitap haline getirilmesi ve doğru bir şekilde anlaşılması ancak onlar sayesinde mümkün olmuştur. Keza onlar, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözleri ve uygulamalarının gelecek nesillere sağlam bir şekilde aktarılmasını sağlamak için rıhle faaliyetleri, rical ve metin tenkidi gibi önemli aksiyonlara öncülük etmişlerdir.

Neticede sahabe, İslam kültür mirasının anlaşılması ve aktarılmasında zincirin ilk halkasını oluşturmaktadır. Bu halka, hadis rivayeti açısından da son derece mühimdir. Zira onlar, diğer râviden farklı olarak hadisleri bizzat kaynağından almışlarıdır. Bu yönüyle onların güvenilirliği büyük önem taşımaktadır. Eğer sözü kaynağından alan bu ilklere karşı duyulan güven zedelenirse, kaynak güvenilir olsa bile nakledilen (Kur’an ve sünnet)’in doğruluğu üzerinde de şüphe uyanacaktır. Bu da doğrudan doğruya kaynağın otoritesinin sarsılması anlamına gelmektedir. İşte sahabenin bu halkadan silinmesi, ya Kur’an’ın ya da hadislerin reddedilmesi gibi önemli bir tehlike ve sorunu da beraberinde getirmektedir. Sahabe-i Kiramın İslam’ın tedvinindeki önemini anlatmak için İmam-ı Rabbani Hazretleri şöyle buyurmuştur:

“Ancak unutulmamalıdır ki Kur’an-ı Kerim ve daha birçok dini ahkâm onlar (Ashab-ı Kiram) sayesinde bize ulaşmıştır. Onları kötülemek dini kötülemektir.[v]

Sünnetin ve hadislerin kaynak olduğuna dair ise ayet-i kerimelerden bazıları şunlardır:

“…hamdolsun o Allah’a ki hidayetiyle bizi buna muvaffak kıldı. O bize hidayet etmeseydi bizim kendiliğimizden hidayetin yolunu bulmamıza imkân yoktu. Hakikat Rabbimizin Peygamberleri emr-i hak ile geldiler.”[vi]

“And olsun, Allah Resulünde (s.a.v.) sizin için güzel bir örnek vardır. Allah’ı ve ahireti ümit eden, Allah’ı çok zikreden kimseler için…”[vii]

“Allah’ı ve Resulü (s.a.v.) bir işte hüküm verdiği zaman, artık inanmış bir erkek ve kadının hiçbir muhayyerlik hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resulüne (s.a.v.) karşı gelirse apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”[viii]

“Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Resulüne (s.a.v.) çağrıldıkları zaman inananların sözü ancak ‘işittik, itaat ettik’ demeleridir. İşte kurtuluşa erenler onlardır.”[ix]

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resule (s.a.v.) itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de… Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız onu Allah’a ve Resule (s.a.v.) götürün. İşte bu, daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.”[x]

“Peygamber (s.a.v.) size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan da sakının.”[xi]

“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok merhametli ve bağışlayıcıdır. De ki: Allah’a ve Peygamber’e (s.a.v.) itaat edin! Eğer dönerlerse muhakkak ki Allah kâfirleri sevmez.”[xii]

“Biz bütün peygamberleri Allah’ın izniyle itaat edilsinler diye gönderdik.”[xiii]

Allah’a ve Peygambere(s.a.v.) itaat edin. Umulur ki merhamet olunursunuz.”[xiv]

İşte bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Resulüne (s.a.v.) itaat ederse onu altlarından nehirler akan cennetlere sokar ve onlar orada ebedi olarak kalıcıdırlar. İşte büyük kurtuluş budur.”[xv]

Onlara ‘Allah’ın indirdiğine ve Peygambere (s.a.v.) gelin’ denildiği zaman, münafıkların senden tamamen yüz çevirdiğini görürsün.”[xvi]

Kim Allah’a ve Resule (s.a.v) itaat ederse işte Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kimselerle beraberdirler. Onlar ne güzel arkadaştırlar.”[xvii]

Allah’a itaat edin, Peygamber’e (s.a.v.) itaat edin sakının. Yüz çevirirseniz bilin ki, Resulümüze (s.a.v.) düşen sadece apaçık bir tebliğdir.”[xviii]

Eğer mü’min iseniz, Allah’a ve Resulüne (s.a.v.) itaat edin.”[xix]

Ey iman edenler! Allah’a ve Resulüne (s.a.v.) itaat edin ve işitip durduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin.”[xx]

Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi davet ettiği zaman Allah’a ve Resule (s.a.v.) icabet edin.”[xxi]

Allah’a ve Resulüne (s.a.v.) itaat edin.”[xxii]

Sizi razı etmek için Allah adına yemin ederler. Eğer mümin iseler kendisini razı etmelerine Allah ve Resulü (s.a.v.) daha layıktır.”[xxiii]

Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velisidir. İyiliği emreder, kötülüğü yasaklarlar, namazı hakkıyla eda ederler, zekâtı verirler, Allah’a ve Resulüne (s.a.v.) itaat ederler. İşte onlar Allah’ın kendilerine merhamet edeceği kimselerdir. Şüphesiz ki Allah, Azizdir, Hâkimdir.”[xxiv]

Allah’a ve Resulüne (s.a.v.) sadık kaldıkları takdirde zayıflara da, hastalara da, sarf edecek bir şey bulamayanlara da bir günah yoktur.”[xxv]

Her kim Allah’a ve Resulüne (s.a.v.) itaat eder ve Allah’tan korkar ve O’ndan sakınırsa işte onlar gerçekten kazanan kimselerdir.”[xxvi]

“De ki: Allah’a itaat edin, Peygambere (s.a.v.) itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, artık Ona düşen sadece kendisine yüklenen (tebliğ), size düşen de size (itaat). Eğer Ona itaat ederseniz doğru yolu bulursunuz.”[xxvii]

“Namazı hakkıyla eda edin, zekâtı verin ve Peygambere (s.a.v.) itaat edin. Umulur ki, merhamet olunursunuz.”[xxviii]

“Kim  Allah’a ve Resulüne (s.a.v.) itaat ederse gerçekten büyük bir kurtuluşa erer.”[xxix]

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere (s.a.v.) itaat edin, amellerinizi boşa çıkarmayın.”[xxx]

“Kim Allah’a ve Resulüne (s.a.v.) itaat ederse onu altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. Kim de yüz çevirirse onu elemli bir azap ile cezalandırır.”[xxxi]

Kâfirler ve Peygambere (s.a.v.) isyan edenler, o gün kendilerinin yerle bir edilmesini isterler. Allah’tan hiçbir sözü gizleyemezler.”[xxxii]

“Şüphesiz ki kâfir olup Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine hidayet belli olduktan sonra Peygambere (s.a.v.) karşı gelenler Allah’a hiçbir zarar veremezler. Allah onların amellerini boşa çıkaracaktır.”[xxxiii]

“Şüphesiz ki sen, dosdoğru bir yola iletirsin.”[xxxiv]

 “Her kim Allah’ın Rasulüne itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.”[xxxv]

“Muhakkak ki sana biat edenler sırf Allah’a biat ederler.”[xxxvi]

Yine Nisa Suresi 65. Ayet-i Kerimesinde şöyle buyurulur:

“Hayır hayır (Ya Muhammed), Rabbına kasem ederim ki, onlar, aralarında çıkan çapraşık işlerde,  seni hakem yapıp (hükmüne müracaat etsinler), sonra da verdiğin hükümde, nefis(gönül)lerinde hiçbir darlık duymaksızın ve tam bir teslimiyetle zahiren, bâtınen sana itaat etmedikçe iman etmiş olmazlar.”

Necm Suresinin 3.ve 4. Ayet-i Kerimelerinde şöyle buyrulur:

“Ve hevâdan söylemiyor. O (Kur’an ve O’nun söylemesi) sade bir vahiydir, ancak vahyolunur.”
Hadis-i Şerifler, Kur’an-ı Kerim’in tefsiri kabilindendir. Hiç şüphesiz Kur’an-ı Kerim’i en iyi bilen, Kur’an-ı Kerim kendisine indirilen zattır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) :

 “Sizin aranızda iki şeyi bıraktım ki onlardan sonra delalete düşmezsiniz. O iki şey Kitabullah ve Sünnetimdir. Bunlar, Kevser Havzı üzerinde kavuşuncaya kadar, birbirinden ayrılmaz.” buyurmuştur.[xxxvii] Hadis-i Şerife göre, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’nin birbirinden ayrı değerlendirilemeyeceği anlaşılmaktadır.

“Bir gün Said İbn-i Cübeyr (r.a) Peygamber Efendimiz (s.a.v)’den bir hadis-i şerif rivayet etmişti. Bir adam ona “Kur’an-ı Kerim’de buna muhalif bir ayet var.” deyince ona şöyle karşılık vermişti:

 Ben, Rasulüllah (s.a.v)’den sana hadis-i şerif rivayet edeceğim ve sende ona Kitabullah ile muhalefet edebileceksin, (bunu yapabileceğini ) zannetmiyorum. Resul-i Ekrem (s.a.v) Allah’ın kitabını senden daha iyi bilirdi.”
[xxxviii]

Abdullah İbn-i Amr anlatıyor:

“Ben Rasulullah (s.a.v)’den duyduğum her şeyi muhafaza etmeyi murat ederek yazıyor idim. Kureyş beni (bundan) nehyetti ve dediler ki “Sen Rasulullah (s.a.v)’den duyduğun her şeyi yazıyorsun. Hâlbuki Rasulullah (s.a.v)’de bir beşerdir. Gadap halinde de rıza halinde de konuşur. Bunun üzerine yazmadım ve Rasulullah (s.a.v)’a olanları anlattım. Parmağı ile mübarek fem-i saadetlerini işaret ederek “Yaz! Nefsimi kudretinde tutan Allahü Teâla’ya yemin ederim ki bundan, haktan başkası çıkmaz.” buyurdular.”[xxxix]

Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyururlar:

“Sizden biriniz, koltuğuna yaslanmış, emrettiğim veya nehyettiğim emirlerimden dini bir husus kendisine gelip de “Biz Allah’ın kitabında bulamadığımız şeyleri bilemeyiz ki ona tabi olalım.” diye söylerken asla rastlamayayım.”[xl]

Diğer bir hadis-i şeriflerinde de:

“Dikkat edin! Muhakkak ki bana Kitap ve Kitapla beraber bir o kadarı verildi. Dikkat edin! (Süslenmiş) Koltuğunda, doymuş (ahmak) bir adamın (şöyle demesi) yakındır: “Size bu Kur’an lazımdır. Onda bulduğunuz helalleri helal, haramları da haram olarak hükmediniz…” buyurmuşlardır.[xli]

İmam-ı Beyhaki buyurur ki: “Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu mealdeki hadis-i şerifler ile kendisinden sonra hadis-i şeriflerini reddedecek sapık insanların ortaya çıkacağını (bir mucize olarak) önceden belirtmiştir.”[xlii]

Ulemamızın hadis-i şerifte geçen “koltuğa yaslanmış” ibaresindeki koltuğu “süslü” diye; “doymuş” ifadesini de “ahmak” diye şerh etmişlerdir. Böylece daha o günden, bu gün ortaya çıkan, Sünnet inkârcılarını vasfetmişlerdir.

Acaba farzlar ve haramlar Kur’an-ı Kerim ile sabit olduğu gibi, hadis-i şerifler ile de sabit olur mu?

Bu sorunun cevabı Irbaz bin Sariye (r.a)’ın rivayet ettiği şu hadis-i şerifte açık olarak görülmektedir:

“Peygamber Efendimiz (s.a.v) ile Hayber’de konaklamıştık. Ashab-ı Kiramdan onun yaşında olanlar da vardı. Hayber’in sahibi kötü ve azgın bir adamdı. Rasululluh’a (s.a.v) gelerek: “Ya Muhammed (s.a.v)! Sizin için bizim merkeplerimizi kesmek, meyvelerimizi yemek, kadınlarımızı dövmek var mıdır?” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v) (bu sözler üzerine) gadaplandı ve: “Ey Avf’ın oğlu! Atına bin, sonra şöyle seslen: Dikkat edin! Cennet ancak müminlere helal olur, namaza toplanın!” Ashab-ı Kiram namaz için toplandı. Peygamber Efendimiz (s.a.v) namaz kıldırdı. Sonra kalktı ve şöyle buyurdu:

“Sizden koltuğuna yaslanmış biri şöyle mi zanneder: Allah-ü Teâla Kur’an-ı Kerim’inde olanlardan hiçbir şeyi haram kılmamıştır? Dikkat edin! Muhakkak ki ben vallahi vaaz ettim, emrettim ve birçok şeyden nehyettim ki onlar Kur’an-ı Kerim’de olan kadar, hatta daha fazladır. Şüphesiz ki Allah (c.c) sizin için ehli kitabın (zimmet altında olanların) evine girmeyi –izin ile olmak müstesna- helal kılmadı. Yine size cizyelerini verdikleri zaman kadınları dövmeyi, meyvelerinden yemeyi helal kılmamıştır.”[xliii]

İkinci bir iddia ise şöyledir:
“Bu sözlerin Peygamber Efendimize (s.a.v) ait olduğunu nereden bilelim.”

Önce selef-i salihin tarafından, Sünnet müessesesinin muhafazası için neler yapılmış; Hadis-i şerifler günümüze kadar getirilirken ne derece dikkat ve itina gösterilmiş bunu iyi araştırmak gerekir.

Kur’an-ı Kerim henüz cem olunmamıştı. Ayet-i celileler ile hadis-i eriflerin, bilmeyenler tarafından karıştırılma ihtimali vardı.

Bu sebeple ayet-i kerimeler kayıt altına alınıyor, onun tefsiri mahiyetinde olan hadis-i şerifler ise ezberde tutulmaya çalışılıyordu.

Bununla beraber Rasulüllah’ın (s.a.v) Ashab-ı Kiramın içinde mübarek sözlerini yazma ruhsatını verdikleri kimseler de olmuştur.

Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor:

“Ensar-ı Kiram’dan bir adam, Rasulullah’ın (s.a.v) yanında oturuyordu. Ondan Hadis-i şeriflerini dinliyor ve çok beğeniyordu. Fakat onu muhafaza edemiyordu. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v)’e şikâyetini arz edip “Ya Rasulallah! Ben sizin sözlerinizi dinliyorum. Onları beğeniyor, fakat muhafaza edemiyorum.” dedi. Rasulullah (s.a.v) “Bir taraftan da yazmasını ima ederek sağ elinden yardım talep et! (ondan istifade et)” buyurdular.”

Ashab-ı Kiram, Rasulullah’ın (s.a.v) hadis-i şeriflerini ondan duydukları gibi muhafaza etmek için büyük gayret gösteriyorlardı. Sırf Rasullah(s.a.v)’den işitilmiş bir hadis-i şerifi teyit için, o günün şartlarıyla kilometrelerce yol kat edenler olurdu.

Ata b. Ebi Rebah (r.a) anlatır:

Ebu Eyyüb (r.a), Rasulullah’den (s.a.v) işittiği hadis-i şerifi sorup teyit etmek için, Mısır’da bulunan Ukbe B. Amir (r.a)’ın yanına gitmişti.

Bu arada Ukbe b. Amir (r.a) haber almış acele Ebu Eyyüb (r.a)’ın yanına gelip onu kucakladı ve seyahatinin sebebini sordu. Ebu Eyyub (r.a): “Rasulullah (s.a.v)’den işittiğim, müminin hatalarını setretmekle alakalı olan hadis-i şeriftir. Onu sen ve benden başka işiten artık kalmadı.” diye cevap verdi. Ukbe (r.a): “Evet, ben Rasulullah’ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu işittim: “Dünya’da müminin ayıbını örteni Allah-ü Teâla da kıyamet gününde örter.” Ebu Eyyüb (r.a): “Doğru söyledin.”, dedi ve hemen bineğine doğru döndü. (başka bir şey ile meşgul olamadan) Medine’ye dönmek üzere bineğine bindi.[xliv]

Cubeyr bin Mut’im’den (r.a.): Allah Resulünün (s.a.v.) şöyle derken işittim: “Allah, sözümü işitip ezberleyen, belleyen, sonra da onu duymamış olana tebliğ eden kulun yüzünü parlatsın. Nice bilgi taşıyan kimse vardır ki, taşıdığını bilmez. Kendinden daha bilgili kimselere bilgi taşıyan birçok insan vardır.”[xlv]

“Ümmetimin son demlerinde bir topluluk bulunacak. Onlara öncekilere verilen sevaplar kadar sevap verilecektir. Bunlar münkerleri reddedip, fitneci topluluklarla savaşacaklar.”[xlvi]

Bu hadis-i şerife binaen İbrahim bin Musa’ya sordular: “Onlar kimlerdir?” O da: “Onlar ehl-i hadistir. ‘Resulullah (s.a.v.): Şunu yapın, şunu da yapmayın’ buyurdu diye söyleyecekler.”[xlvii]

“Sünnetimden yüz çeviren benim ümmetimden değildir.” (Hadis-i Şerif)
Taberânî, el Evsat’da İbn Abbas’dan rivayet eder: Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Allah’ım, halifelerime rahmet eyle!” Biz: “Y Resulullah (s.a.v.)! Halifeleriniz kimlerdir?” diye sorduk.  “Benden sonra gelecek olan, hadislerimi ve sünnetlerimi rivayet edip insanlara öğretenlerdir.” buyurdular.[xlviii]

“Benden kendisine ulaşan hadisi inkâr edip yalanlayan, aslında üç kişiyi yalanlamıştır: Allah’ı (c.c.), Resulünü (s.a.v.) ve o hadisi rivayet edeni.”[xlix]

“Bir adam Hz. Mutarrif bin Abdullah’ın yanında “Bize Kur’an’ da olanlar ile konuşun.” deyince Mutarrif: “Vallahi bizle hadis-i şerifleri anlatırken Kur’an-ı Kerim’e bedel olsun diye anlatmıyoruz. Bizler hadis-i şerifler ile Kur’an-ı Kerimi bizden daha iyi bilen kimsenin sözünü anlatmayı murad ediyoruz.” diye cevap vermiştir.[l]

Bazı inkârcılar tarafından sünnet müessesesini baltalamaya müteveccih iddialar ortaya atılmaktadır. Bunlardan biri şudur: “Hadis-i şerifler ile delil getirilemez ve onlardan delil çıkarılamaz. Kendisinden hüküm çıkarılacak sadece Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an’ da var mı sen ondan haber ver!”[li]

Hatta bu iddialarına delil olarak da şu rivayeti zikrederler:

“Benden size ulaşan hadis-i şerifleri Kur’an-ı Kerim’e arz edin. Eğer hadis-i şerif için Kur’an-ı Kerim’de bir asıl bulur iseniz onu alın. Yoksa reddedin.”[lii]

Öncelikle bu rivayet uydurmadır. Bu söz için İmam-ı Şafii Hazretleri şöyle buyurur:

“Ne küçük ne de büyük bir şey hakkında hadis-i şerifi sabit olmuş hiç kimse, bunu rivayet etmemiştir. Bu meçhul bir adamdan rivayet edilmiş, rivayet-i munkatı’adır. Biz böyle rivayetleri hiçbir hususta kabul etmeyiz.”[liii]

İmam Hattabi, “Bunu zındıklar uydurmuştur.” demişti.[liv]

Hassan ibn-i Atayye şöyle buyurur:

“Cebrail (a.s), Peygamber Efendimize (s.a.v.) Kur’an-ı Kerim(i getirmek) için indiği gibi sünnet(i indirmek) içinde inerdi.”

Tarihte hadis-i şeriflerin delil olarak kullanılamayacağını ilk defa söyleyen ve Ashab-ı Kiramı küfür ile itham eden Rafizilerdir.[lv]

İmam Suyuti hz. Miftah-ul Cenneh isimli eserinde buyurdu ki:
“Bu fasid görüşün aslı şudur: Zındıklar ve Rafizilerin ileri gidenlerinden bazıları, sünnetin delil olarak kullanılmasını inkâr etmişler, sadece Kur’an-ı Kerim’in delil olduğunu iddia etmişler. Onların bunu söylemelerinde ki maksat farklı farklıdır. Kimileri de peygamberliğin Hz. Ali (r.a)’ın hakkı olduğuna, Cebrail (a.s)’in peygamberlerin efendisine peygamberliği hata ile getirdiğine inanırlar. Allahü Teâla zalimlerin iddia ettikleri şeylerden beri ve uzaktır.”

Tabi ki Ashab-ı Kiramı küfür ile itham eden bir topluluktan, hadis-i şerif ile amel etmeleri beklenilemez. Zira bütün hadis-i şerifleri bizlere nakleden Ashab-ı Kiramdır.[lvi]

Habib ibn-i Fadale el Mekki (r.h) anlatır:
“İmam İbn-i Husayn (r.a) şefaatten bahsediyordu. Kavminden bir zat: “Ya Eba Nuceyd, sizler bize, Kur’an-ı Kerim’de aslını bulamadığımız şeylerden bahsediyorsunuz.” deyince İmran gadaplandı ve “Kur’an-ı Kerim’i okudun mu?” dedi.

O da “evet okudum” deyince “Peki, Kur’an-ı Kerim’de yatsı namazının dört, akşam namazının üç, sabah namazının iki, öğlen namazı ve ikindi namazının dört rekât olduğunu bulabiliyor musun?”, diye sordu. O “Hayır” deyince, “Bunları nerden aldın? Siz onları bizden, biz de Rasulullah (s.a.v)’den almadık mı? Peki, Kur’an-ı Kerim’de kırk koyunda bir koyun (zekât), şu kadar deve için şu kadar (zekât), şu kadar dirhem için şu kadar zekât verileceğini bulabiliyor musun?” adam yine “Hayır” deyince yine “Bunları siz bizden aldınız, bizde Rasulullah (s.a.v)’den almadık mı?”[lvii]

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Ashab-ı Kiram’a hadis-i şerifleri nakletmek üzere emir vermişti.
İmam Beyhaki Hazretleri şöyle buyurur:

“Şayet hadis-i şeriflerle delil sabit olmayacak olsaydı (onlardan hüküm çıkarılamayacak olsaydı), Peygamber Efendimiz (s.a.v) hutbesinde, kendisine şahit olanlara, dini hususları öğrettikten sonra, şöyle buyurmazdı:
“Dikkat edin! Sizden bu sözlerime şahit olanlar, burada bulunmayanlara tebliğ etsin. Kendisine tebliğ olunan nice kimseler vardır ki; işitenden daha güzel muhafaza edici, daha iyi anlayıcıdır.”[lviii]

İmam Suyuti Hazretleri şöyle buyurur:
“Biliniz ki (Allah hepinize rahmet etsin) Usul-u Fıkıh’ta maruf şartları kendinde bulunduran, ister kavli, ister fiili olsun, Hadis-i Nebevi’nin bir hüccet (dini ahkâmın kendisinden çıkarılacağı bir delil) olduğunu inkâr eden, küfre nisbet olunur, İslam dairesinden çıkar, Yahudi ve Hıristiyanlarla veya kâfirlerden Allah-ü Teâlâ’nın dilediği bir toplulukla hasrolunur.”[lix]

İşlerin Kur’an-ı Kerim’e arz edilmesi emredildiği gibi, Rasululllah (s.a.v)’in Sünnet-i Seniyyesine de arz edilmesi emir olunuştur.

Nisa Suresinin 59. Ayet-i Kerimesinde şöyle buyrulur:

“Sonra bir şeyde nizaa düştüğünüz zaman hemen onu Allah’a ve Rasulüne arz ediniz: Allah’a ve Ahiret Gününe gerçekten inanır müminler iseniz. O hem hayırlı hem de netice itibarıyla daha güzeldir.”
“Bir gün İmam-ı Şafi Hazretleri bir hadis-i şerif rivayet etmişti ve “bu sahihtir” buyurmuştu. Bu esnada bir kail “Sende böyle mi hükmediyorsun, ya Eba Abdillah!” deyince İmam-ı Şafii Hazretleri (öfkesinden) titredi ve “Ey filan, sen beni Hıristiyan veya kiliseden çıkarken gördün mü? Peki, sen beni hiç belime zünnar bağlarken gördün mü? Ben Rasulullah (s.a.v)’den bir hadis nakledeceğim de onun gibi hükmetmeyeceğim, düşünmeyeceğim! (hiç böyle şey olur mu?)” buyurdular.”[lx]

Allah’a arzdan murat Kur’an-ı Kerim’e; Rasulullah (s.a.v)’e arzdan murat da Sünnet-i Seniyyeye arz etmektir.[lxi]

 “Bir kişiye bir sünneti aktardığında, ‘Bunu bırak, sen bize Kur’an’dan haber ver.’ derse, bil ki o sapıtmıştır.”[lxii]

İmam Şafi hazretleri şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.v.), kendi sözünün dinlenip ezberlenmesi ve hakkıyla aktarılmasını tavsiye etmiştir.”[lxiii]

Hz. Ali (r.a.) şöyle buyurmuştur: “Din akla göre olsaydı, meshin mestin üstünden ziyade altına olması daha münasip olurdu. Fakat ben Resulullah’ın (s.a.v.) mestin üstüne mesh yaptığını gördüm.”[lxiv]

Son olarak İbn Hacer hazretlerinin sünnetle alakalı şu tespitini söyleyelim: “Sünnete Allah’ın Kitabı denir. Çünkü sünnet Allah’ın vahyi ve takdiriyledir. Yüce Allah: ‘O hevâdan konuşmaz. O sadece vahyedilmiş bir vahiydir.’[lxv] buyurmuştur.”[lxvi]

| Harun Çetin
AkademiDergisi.com


[i] Molla Hüsrev, Mirkatü’l-Vusul, c. 2
[ii] Age
[iii] Tevbe/100
[iv]İmam Şâtıbî, el Muvafakât fi Usuli’i Şeria, 3/338
[v] Mektubat-ı Rabbanî,  c.1, s.210
[vi] Âraf/ 43
[vii] Ahzab/ 21
[viii] Ahzab/36
[ix] Nur /51
[x] Nisa /59
[xi] Haşr /7
[xii] Âl-i İmran/31-32
[xiii] Nisa /64
[xiv] Âl-i İmran/ 132
[xv] Nisa/13
[xvi] Nisa/ 61
[xvii] Nisa /69
[xviii] Maide /92
[xix] Enfal/1
[xx] Enfal /20
[xxi] Enfal /24
[xxii] Enfal /46
[xxiii] Tevbe /62
[xxiv] Tevbe /71
[xxv] Tevbe /91
[xxvi] Nur /52
[xxvii] Nur /54
[xxviii] Nur /56
[xxix] Ahzab /71
[xxx] Muhammed/33
[xxxi] Feth/17
[xxxii] Nisa/42
[xxxiii] Muhammed /32
[xxxiv] Şura /52
[xxxv] Nisa /80
[xxxvi] Fetih/ 10
[xxxvii] Hakim, el-Müstedrek ale’s Sahihayn
[xxxviii] Sünen-i Darimi
[xxxix] Sünen-i Darimi
[xl] Avnu’l-Mabud Sünen-i Ebi Davud
[xli] Avnu’l-Mabud, Sünen-i Ebi Davud Hadis No:4604
[xlii] İmam-ı Suyuti, Miftahu’l-Cenneh fi’l-İhticacı bi’s-Sünne
[xliii] Sünen-i Ebi Davud
[xliv] Müsned-i Humeydi
[xlv] İbn Mace, el Mukaddime, bab no: 18; Darimî, el Mukaddime, 24; Tirmizi, el İlm, 2657; Ahmed bin Hanbel, el Müsned, 1/427) Bu hadis-i şerif yaklaşık otuz sahabeden nakledilmiştir. (el Kettanî, Nazmu’l Mütenâsir fi’l Hadisi’l Mütevatir, s. 24-25)
[xlvi] Hadis-i Şerif
[xlvii] Ahmed bin Hanbel, el Müsned, 4/65
[xlviii] Ebu Nuaym, Ahbaru Esbehan, 1/ 81, el Heysemî, Mecmu’z Zevaid, 1/126
[xlix] İbn Abdilberr, el Cami’, 2/189
[l] İmam-ı Suyuti, age, Ebu Heyseme, el İlm, s.97
[li] İmam-ı Suyuti, age
[lii] İmam-ı Suyuti, age
[liii] İmam-ı Suyuti, age
[liv] Seyyid-i Şerif Cürcani, el-Muhtasar fi Usuli’l-Hadis
[lv] İmam-ı Suyuti, age
[lvi] İmam-ı Suyuti, age
[lvii]İmam-ı Suyuti, age
[lviii] Sünen-i Tirmizi
[lix] İmam-ı Suyuti, age
[lx] İmam-ı Suyuti, age
[lxi] İmam-ı Suyuti, age
[lxii]  Beyhakî senediyle Eyyüb es Sehtiyânî’den
[lxiii] er-Risale, s. 402
[lxiv] İbn Ebi Şeybe, 1/318; Ebu Davut, et Tahare, bab no: 63
[lxv] Necm/3-4
[lxvi] İbn Hacer el Askalânî, Fethu’l Bâri bi Şerhi Sahihi’l Buharî, cilt 15, s. 173
Blogger tarafından desteklenmektedir.