Header Ads

Hahamların torunları; Barzaniler

Hahamların torunları; Barzaniler
Hahamların torunları; Barzaniler


Mühtedîlikten Osmanlı'ya, İngilizler'e ve Türkiye Cumhuriyeti'ne isyana...

Hahamların torunları: Barzanîler


Kaliforniya Üniversitesi İbranî Dili Profesörü Tona Sabar'ın ilginç iddiasına göre, özellikle ünlü Barzanî ailesinden gelen hahamlar Kürdistan'ın bir çok yerinde dinî çalışmalar ve eğitim için merkezler kurmuşlardı

Yirminci yüzyılın başlarından itiba­ren Kuzey Irak Kürtlerinin tarihinde mühim rol oynayan Barzanî aşireti ve bölge­deki ilk faaliyetleri hak­kında bizde ciddî bir araştırma yapılmamıştır. Son zamanlarda Mesut Barzanî'nin bazı açıklamaları ile bir kez daha gündemimize gelen bu ailenin tarihî serüveninin özeti, dikkate değer.

Kuzey Irak'ın Hakkâri'ye yakın uç noktalarından birinde, dağlık bir arazide kurulan Barzan Köyü, çevre köylere hâkim bir noktada bulunmakta, Musul vilâyetine bağlı "Zibar" nahiyesinin de merkezini teşkil etmekteydi. Osmanlı Arşivi belgelerine göre 1909'da yine Barzan merkez olmak üzere üçüncü sınıf bir kazaya dönüştü­rülmüştü.(1)

Bu kaza ve çevresinde Barzan, Zibar, Beçil ve Fakih Abdurrahman aşiretleri ayrı ayrı yer­leşim birimlerinde yaşamakta ve çoğu kez de birbirleriyle "aşiret kavgası" yapmaktaydılar. Bu ne­denle Osmanlı yönetimi bölgede güçlü askerî karakollar kurmuş ve önemli miktarda güç bulun­durmak zorunda kalmıştı.(2) 

Aslın­da bu aşiretler çok büyük aşiret­ler değildi. Meşhur Kürt tarihçile­rinden Mehmed Emin Zeki, "1931'de Barzan aşiretinin 2750 hane olduğunu, yerleşik hayata geçip bağcılık, tütüncülük ve hayvancılıkla uğraştıklarını" yazar. (3)

Nakşibendiliğin yayılışı

Barzan Köyü'nün ne zaman kurulduğunu kesin olarak bilme­sek de bu köyün kurulmasında ve gelişmesinde Barzanî Ailesi'nin rolünü biliyoruz. Bu aile­den bilinen ve Barzan Kalesi'ni yapan ilk lider, Mesud'dur. Bü­yük Zap ırmağının sol kıyısında kurulan bu köye, başka bir yer­den damat olarak gelen Mesud, oğlu Said'i bölgedeki meşhur medreselerde okuttu. Said'den sonra oğlu Mesud da benzer bir eğitimden geçti. Özellikle onun oğlu Taceddin, tasavvufa ilgi du­yarak Barzan Köyü'nde bir tekke kurdu.(4)

Bu yıllarda bölgede Kadi­rîlik ve Nakşîlik önem kazanmış­tı. Bölgede Nakşibendîliğin ilk yayıcısı Mevlânâ Halid-i Bağda­dî'dir (1777-1837). 1809 yılında Hindistan'a giderek Abdullah-ı Devlevî'den (ks.) hilâfet alan Halid, kısa sürede bölgenin en etkin şeyhi olmuştu. Özellikle Hakkâri'li Abdullah Nehrî ve Palulu Ali Septî (Şeyh Said'in dedesi) aracı­lığıyla Kuzey Irak ve Doğu Ana­dolu'da yayılan Halidîye, Barzanîleri de tesir sahasına almakta gecikmemişti. Nehrîlerden Seyyid Taha, Barzanlı Şeyh Taceddin'e hilâfet vererek Barzan'daki tek­kenin aktivitesini hızlandırmıştı.(5)

Şeyh Taceddin'den sonra yerine geçen oğlu I. Abdüsselâm, Sey­yid Taha tarafından fıkıh dersleri almış olmanın da avantajıyla iliş­kilerini sıklaştırmış, hatta zaman zaman Halid-i Bağdadîyi (ks.) bi­le ziyaret etmişti. Kürt kaynakla­rına göre I. Abdüsselâm bu ziya­retlerinin birinde Mevlânâ Halid'den bölgenin Nakşî halifesi ol­ma iznini de almıştı. 1872'de şeyhliği oğlu Muhammed'e bıra­karak vefat etti.(6)

Siyasî Kürtçülerden M. Sıraç Bilgin, "I. Abdüsselâm, Osmanlı­ların mecbûrî iskânına ve zorla askere almalarına karşı ayaklan­mış, görüşmelere gittiği Musul'da asılmıştı"(7) dese de ne Osmanlı kaynakları ne de konuyla ilgili Kürt kaynakları bu bilgileri doğrulamamaktadır.

I. Abdüsselâm'ın öldürülmesi olayı ile ilgili Hollandalı Kürdoloji uzmanı Martin Van Bruinessen oldukça farklı ve ilginç şeyler an­latmaktadır. Onun verdiği bilgiye göre, Seyyid Taha'nın kardeşi Şeyh Saleh'den hilâfet alan I. Ab­düsselâm, şeyhinin ölümü üzeri­ne kendisini şeyh ilân etti. Buna kızan Seyyid Taha'nın oğlu ve yeni şeyhi Ubeydullah, 'Abdüs­selâm ve müridlerinin delirdikle­rini, şeytanın kurbanları olduğu­nu" ileri sürerek, ona savaş açtı. Şeyhlerinin yenilmesine rağmen Abdüsselâm'ın müridleri onu mehdi ilan ettiler. Abdüsselâm da korkusundan saklandı. Daha sonra da öldü. Yerine oğlu Muhammed geçti. Muhammed, Şeyh Ubeydullah'a bağlılığını bildirdi. Fakat Ubeydullah'ın Hicaz'a sü­rülmesinden sonra bu kez de Muhammed Barzanî mehdiliğini ilan etti. Bu, bölge halkı tarafın­dan benimsenmedi. Bölgede Bar zanîler "divâne" olarak adlandırıl­maya başlandılar.(8)

Muhammedi Barzanî

Kürt kaynaklarına göre I. Ab­düsselâm'ın yerine geçen Mu­hammed, zâhid, aşiret ve kabile kavgalarından kaçanların sığına­ğı, aktif bir insandı. Osmanlıya yapılan şikâyetler sonucu Bitlis'e sürülmüş, ve bir kaç yıl sonra da sürgünden dönmüştü. Ondan sonra da kimseyi kabul etmemiş ve 1903'de yerini oğlu II. Abdüsselâm'a bırakarak vefat etmişti.(9)

Şeyh Muhammed'in oğlu Molla Mustafa Barzanî anılarında, "1903-1904'de bir gün köylerini basarı Hamidiye Alayı mensupla­rınca tutuklanarak, ailece Diyar­bakır hapishanesine kondukları­nı, bir buçuk yıl kaldıktan sonra döndüklerini" anlatmaktadır.(10)

Diyarbakır ya da Bitlis'te sürgün kalan ailenin bu felâketinde Os­manlı Arşivlerindeki belgelere göre Osmanlı'nın tavrı değil aşi­ret ve tarikat kavgaları rol oyna­mıştı. 1888 başlarında Barzanî aşiretinin katıldığı bir kavgayı Osmanlı ordusu bastırmıştı.(11)

Barzanî aşireti 1898'de Becil ve Fakih Abdurrahman aşiretleriyle siyasî, Eylül 1903'de Şemdinanlı Şeyh Muhammed Sıddık Neh­rî'yle dinî nüfuz mücadelesi ola­rak değerlendirebilecek çatışma­lar yaşamıştı.(12)

Aslında Şeyh Mu­hammed ilginç bir insandı. Keke­me olması nedeniyle tam bir medrese eğitimi alamamış ve ba­basının daha onun medrese tale­beliği döneminde vefatıyla henüz talebe iken; postuna oturmuştu. Rus Kürdolog Bazil Nikin'e göre, kaba yöntemlerle kendi nüfuzu­nu sürdüren Şeyh Muhammed, Şeyh Ubeydullah Nehrinin Os­manlı yönetimince 1880 Kürt is­yanı nedeniyle Hicaz'a sürülme­sinden sonra bölgedeki nüfuzu­nu daha da arttırmış, civardaki aşiret liderlerine birer birer bo­yun eğdirmişti. Bundan sonra o da babası I. Abdüsselâm gibi mehdiliğini ilân etti. Mehdiliğini ilân etmekle kalmadı, Musul'a ve dolayısıyla Osmanlı'ya "cihad-ı mukaddes"(!) ilân etti. Mehdiliği­ni ve cihad çağrısını kabul etme­yenleri acı bir son, feci ölümler bekliyordu. Zibar aşireti liderle­rinden Molla Perisey'in başına gelenler korkunç ve tüyler ürper­tici idi. Molla parça parça edile­rek öldürülmüş, bu parçalar oyulmuş yaşlı bir ceviz ağacının gövdesine konarak yakılmıştı.

Barzanîlere bağlı Becil Şeyhi Nehrili Şeyh Muhammed Sıddık'a yazdığı bir mektupta, "Burada adlarını bile ağza almak isteme­diğim bu rezil aşiretin ve bu kötü ruhlu ailenin bana ettikleri na­mussuzca işler, onur kırıcı işler de var ayrıca. Burada senin ta­rafsız kararını istiyorum. Bilirsin ki, onlar Kur'an-ı Kerim'e bile acımamış ve onun sayfalarını çöpe atmışlardır. Benim mescidi­mi kirletmişlerdir" diyordu.(13)

Yahudi Barzanîler


Kuzey Irak'ta asırlardır "Tat" diyelekti ile konuşan, ticaret ve kü­çük zenaatlarla uğraşan, bir çok kasaba ve köyde sayıları az da olsa bulunan Yahudilere rastlan­makta idi. Bunlar giyim konusun­da da Kürtlere benziyorlardı. Kürtler arasında "Yahudî olma­dım, olmayacağım" deyimi yay­gın olarak kullanılsa da Yahudi­ler, Kürtler tarafından hor görül­mezlerdi.(14)

Kürtçe konuşan Yahudilerle il­gili ilk ciddî çalışmaları, kendisi de Kürtçe konuşan bir Yahudi olan Kaliforniya Üniversitesi İbra­nî Dili Profesörü Yona Sabar yap­mıştı. Sabar, Tudelalı Benjamin ve Haham David'in seyahatna­melerine dayanarak Kürtçe konu­şan Yahudilerin tarihî ve etimolo­jik geçmişleri hakkında bilgi ver­mişti. Sabar'a göre, Kuzey Irak'ta onikinci yüzyıl ve sonrasında za­man zaman İbn Dugi, David Alroy ve Menahem gibi Yahudi ön­derlerin öncülük ettiği ve onların mesih (kurtarıcı) ilân edildiği Ya­hudi isyanları görülmüştü.(15)

Sabar'ın ilginç iddiasına göre bölge Yahudileri daha yoksullar arasın­da yer alırken, özellikle ünlü Barzanî ailesinden gelen haham­lar Kürdistan'ın bir çok yerinde dinî çalışmalar ve eğitim için merkezler kurmuşlardı. Bu dinî merkezler, Mısır ve Filistin gibi uzak yerlerden bile öğrenci ka­bul ediyorlardı.(16)

Sabar bu ailenin daha sonra ne zaman Müslüman olduğu konusu üzerinde durma­maktadır. Ancak daha ileride de aktaracağımız gibi özellikle Şeyh Ahmed Barzanî'nin söz ve tavırla­rı Barzanî Ailesi ile ilgili sis per­desini yoğunlaştırmakta, özellikle gizli dinî kitapların varlığı, Müslü­man, ehl-i sünnet ve Nakşibendî aile görüntüsüyle çelişmektedir.

İkinci Abdüsselâm

1903'de Şeyh Muhammed öl­müş ve geride beş oğlu kalmıştı. Abdüsselâm (II), Şeyh Ahmed, Muhammed Sıddık, Muhammed Babu ve Mustafa Barzanî. Bunlar­dan en büyüğü Abdüsselâm adıy­la başa geçti. II. Abdüsselâm ba­şa geçer geçmez bölgesinde sos­yal ve iktisadî yönden hızlı bir atak başlatmıştı. II. Abdüsselâm bir şeyhden çok bağımsız bir si­yasî lider gibi davranmaya başla­mıştı. Toprak reformu yapmış, fa­kir gençleri zorlayan, mehirdeki taşkınlık kaldırılmış, toplumsal ilişkiler yeniden düzenlenmeye çalışılmış, güvenlik önlemleri arttırılmış, köylerde camiler daha aktif hale getirilmiş, sorunlar Os­manlı yönetimine aktarılmadan şeyhin atadığı imamlar tarafından çözülmüştü.(17)

İlk Kürt bağımsızlığı talebi

Şeyhin 1907'de bölgedeki Kürt aşiret temsilcilerini toplayarak Bâb-ı Âlî'ye müracaat ettiği söy­lense de(18), Osmanlı Arşivi belge­lerine göre şeyhin isyanı 1909'da olmuştur. Muhtemelen 23 Tem­muz 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilânından yararlanmak isteyenler gibi II. Abdüsselâm da "ayrılık" sevdasına tutulmuştu. Hemen Kürt aşiret ve örgütlerle irtibat kurarak onlarla bir toplantı yaptı. Kürt istiklâline meşrû zemin ha­zırlamak için(19) Şeyh Nûr Muham­med Berifkanî'nin evinde yapılan bu toplantıda II. Abdüsselâm'ın şu talepleri tartışıldı:

1. Osmanlı, bölgede Kürtçe'yi resmî dil olarak kabul etmeli

2. Öğrenim dili Kürtçe olmalı

3. Bölgedeki yerel yöneticiler Kürt olmalı.

4. Alınan vergilerin bir bölümü okul ve yol yapımı için bölgeye kullanılmalı.

M. Sıraç Bilgin, meseleye dinî bir muhteva da kazandırmak için "Devletin resmî dini İslâm oldu­ğundan, İslâm hukukunun da uy­gulanması" talebini ekliyorsa da bu doğru değildir. Bu, onun de­ğil, Şeyh Said'in 1926'daki isyan gerekçesidir.

İşin ilginç yanı, toplantıya katı­lanlar, şeyhin bu taleplerini ve ayrılıkçı tavrını onaylamadılar. Şeyhin aşiret-medrese ve Kürt ay­dınların ortak hareket edeceği te­minatı da onları iknaya yetmedi. II. Abdüsselâm hazırladığı talep­leri kendisi gibi ayrılıkçı olan Emin Ali Bedirhan, Seyyid Abdül- kadir Nehrî ve Süleymaniyeli Şe­rif Paşaya da teyid ettirdikten sonra kendi adına Bâb-ı Âlî'ye gönderdi. Bâb-ı Alî hemen bölge­ye Dağıstanlı Mehmed Fazıl Paşa komutasında bir ordu gönderdi. Bu ordu da iki ay içinde II. Abdüsselâm'ın bu ilk isyan hare­ketini bastırdı.(20)

Şeyh II. Abdüsselâm'ın isyanla­rı bundan sonra da birbiri ardına sürdü. Şeyh, Akra ve Hemund Aşireti ile birlikte Eylül 1909'da bir kez daha isyan etti. İsyana Kürdî ve Herki aşiretleri de katıl­dı. Osmanlı yönetimi 21 Eylül 1909'da "Barzanî Şeyh Abdüsse­lâm ve avanesinin yerel halk üzerindeki zulmünü ortadan kaldırmak." gerekçesiyle Barzan üzerine yeni bir operasyon baş­lattı. İsyanın Van bölgesine de ya­yılabileceği düşüncesiyle bölgeye gönderilen kuvvetlere Yemen için hazırlanan kuvvetler ve Revanduzlu Abdullah Paşa'nın da iştiraki kararlaştırıldı. Musul Vali­liği operasyonu sürekli Bâb-ı Âlî'ye bildiriyordu. 7 Ekim 1909'da Barzanîlerin bir daha to­parlanmayacak şekilde tenkil edildiği, kaçmayı başaran Abdüs­selâm ve bazı müritlerinin takip edilmekte olduğu bildiriliyordu.

Ancak bu iş beklenildiği gibi çok da çabuk bitmemişti. 14 Ekim'de şeyh ve yanındakilerin Hakkâri'deki Nestûrî Tayyarî Aşireti'ne sığındıkları öğrenilmiş, 20 Ekim'de Barzanîlerin köylerini ve evlerini nakledemedikleri, zahi­releri yakarak dağlara firar ettik­leri öğreniliyordu. Barzanî şeyhi ve yakınları, çok iyi bildikleri dağlarda sürekli dolaşıyor, ama bir türlü yakalanamıyorlardı. 23 Ekim'de Püreys Boğazı'nda Bar­zan âsîleri tarafından kuşatılan Osmanlı askerleri kurtarılmıştı.

Barzanîlere İngiliz desteği

Osmanlı Devleti Barzan isyanı­nı bastırmak, isyanın yayılmasını önlemek için her türlü önlemi alı­yordu. Merkezi Barzan olmak üzere Zibar nahiyesi kazaya dö­nüştürülmüş, Şirvan nahiyesi Re- vanduz'dan ayrılarak Zibar kaza­sına bağlanmış, Revanduz'daki tabur Şirvan'a kaydırılmış, Barzan şeyhinin yakalanması için civar vilâyetlerle işbirliği yapılması ka­rarlaştırılmıştı. İsyanın bastırılma­sı ve Şeyh Abdüsselâm'ın takibin­de gevşeklik gösterenler yanında Çal mütegallibesi Sadi Ağa gibi şeyhe kucak açanlar da cezalan­dırılmıştı. Van ve Musul vilâyetle­ri dışında İmadiye taraflarında da şeyh araştırılıyor, gerekli cephane ve Dördüncü Ordu'dan gerekli takviye yapılıyor, operasyonu yü­rütmekle görevli Muhyiddin Paşa başarısız bulunarak görevden alınıyordu. Bu arada teminat ve­rildiği takdirde şeyh ve avanesi­nin de teslim olacağı haberi geli­yordu. Bu arada "Lloyd Ottoman" vb. gazetelerde, Barzanîleri takip eden müfrezenin telef edildiği ve Akra kaymakamının da kaçtığı haberi yayınlanmıştı. Gerçekten de isyan gün geçtikçe yayılmış, Şemdinan, Gevar, Hemund, Şamir ve Dilim aşiretleri de isyana katılmış, isyana katılmayı redde­den Mizuri aşireti Reisi İsmail Ağa, üç çocuğu, eşi ve hizmetçileriyle birlikte katledilmişti. Başa­rısızlık, Bâb-ı Âlî'yi kızdırıyordu. Musul Valisi Fazıl Paşa, Süleymaniye Mutasarrıfı, Zaho ve Dahok kaymakamlarıyla birlikte azledil­mişti. Musul ve Süleymaniye'de kurulan Divan-ı Harpler, yakala­nan isyancıları acilen yargılıyor­du. Bu arada azledilenlere kötü yönetimi ve yolsuzlukları ile tanı­nan Akra Kaymakamı Ali Niyazi de katılmıştı.

Çarlık Rusyası temsil­cisi,1913'de Abdüsselâm Barza­nî ile.
Çarlık Rusyası temsil­cisi,1913'de Abdüsselâm Barza­nî ile.




Bu arada isyanın ardındaki asıl güç de ortaya çıkmıştı. Şeyh Abdüsselâmla buluştuğu tespit edi­len İngiltere'nin Musul Konsolosu'nun görev yerinin değiştiril­mesi, 3 Şubat 1910'da İngiltere Hükümeti'nden istenmişti. Nisan 1910'da Barzanî Aşireti mensup­ları, hükümete itaat ve isyandan vazgeçme sözü vererek teslim ol­dular. Her iki, Hemund ve Şirvan aşiretleri de isyandan vazgeçtiler. Barzan Şeyhi Abdüsselâm ve Şir­van Ağası Ahmed de isyandan vazgeçtiğini açıklamıştı. Ancak henüz yakalanmamışlardı. Onlar­ca kişinin katili Molla Abdurrah- man yakalanarak idam edilmişti. Osmanlı Devleti, şeyhin takibini yavaşlatmış; Barzanîlerin bir ço­ğunu affettiği gibi 21 Mayıs 1910'da Barzan halkına, mağdur ve fakir olanlara Hazine'den 1.000 lira dağıtılması kararlaştırıl­mıştı. 20 Mart 1913'de af dileyen sekiz arkadaşının takibinden ge­çici olarak vazgeçilmişti.

Osmanlı Devleti bu fırsattan is­tifade, merkezi Barzan olan Zibar kazasının örgütlenmesini tamam­lamış, Zibar ile Barzan yerleşim birimleri arasına, Zap Suyu üzeri­ne bir köprü yapılmış, askerî güçler takviye edilmiş, telgraf ulaşımı sağlanmış, kaza bütçesine ilâve yapılmış, kazanın bütün ye­rel yöneticileri değiştirilmiş ve yenilenmiş, kaza mahkeme ve üyeleri vilâyet dışından tayin edi­lirken kazanın bağlı olduğu Mu­sul vilâyetinden de Zibar'a (Barzan'a) bir komiser muavini ve ye­di polis memuru gönderilmişti. Erkeklere mahsus hapishanenin bir odası kadınlara tahsis edilmiş­ti. Bu arada Barzanîlere karşı Os­manlı ile işbirliği yapan Adramaz Nahiyesi aşiret reisi Sino Ağa vb. desteklenmişti.


Fevzi (Çakmak) ve Barzanî


Ahmed Barzanî, Molla Mustafa Barzanî ile, 1958'de.
Ahmed Barzanî, Molla Mustafa Barzanî ile, 1958'de.
Ancak Barzanîlerin sükûtu uzun sürmemiş, Şeyh II. Abdüs­selâm, Aralık 1913'de yeniden is­yan hareketini başlatmıştı. Hereki Aşireti'nin Mam fırkasına saldıran şeyh, adamlarıyla beraber İran'a kaçmıştı. Osmanlı Devleti'nin İti­lâf Devletleriyle savaşa başladığı bir dönemde, 30 Ağustos 1914'de, Şeyh II. Abdüsselâm'ın Hoy'daki Rus generali ile bulu­şup Osmanlı Devleti'nin nasıl parçalanacağını, Musul ve Van'da Kürtlerin Ermenilerle birlikte na­sıl ayaklandırılacağının planlarını yaptıkları, Bâb-ı Alî tarafından öğrenilmişti.(21)

Daha önce çeşitli ayrılıkçı Kürt grupları ile işbirliği yapan, özellikle Kürt Teâlî, Kürt Teavün ve Terakki, Kürt Hevi ve Kürt İstiklâl Cemiyeti vb. örgüt­lerle anlaşan Süleymaniyeli Şeyh Mahmud, Hakkârili Şeyh Ubeydullah Nehrî, İran Kültlerinden İsmail Simko ile görüşmeler yap­mış, İngiliz ve Rusların yardımı ile büyük bir Kürt ayaklanması planlamaya başlamıştı. 1913 son­larında İran'a giden Şeyh Abdüs­selâm, Urmiye yakınlarında Şeyh Muhammed Sıddık en-Nehrî'nin oğlu Seyyid Taha'yı "Rajan" Köyü'ndeki evinde ziyaret etti. Ar­dından İran Kürtlerinin liderlerin­den İsmail Ağa Simko'yu ziyaret etti. Onunla birlikte Hoy ve Tif­lis'e giderek Rus generallerle an­laştılar

Bu arada Osmanlı yöneti­mi de şeyhin başına ödül koydu. Dönüşte Simko'dan ayrılan Şeyh, Genegecin (?) köyünde Safi Ab­dullah'a (İbrahim'e?) misafir oldu. Abdullah, Osmanlı Devleti'nin vaadi olan ödülü alabilmek için gece uyurken şeyhi yakalayarak Osmanlı yönetimine teslim etti. O zaman genç bir subay olan Fevzi (Çakmak) tarafından Musul'a gö­türülen ve yargılanan şeyh, mah­keme kararıyla 14 Aralık 1914'de yakın yönetim kadrosuyla birlikte idam edildi. Siyasî Kürtçülere gö­re bu ölümden o dönem Musul Valisi olan Diyarbakırlı bir Kürt, şair Süleyman Nazif sorumlu idi. Siyasî Kürtçülere göre o, "Türklü­ğü ile gurur duyduğunu" açıkla­mıştı.(22)

Halbuki Süleyman Nazif, İttihatçıların aşiretlere yönelik politikasını tasvip etmediği için istifa etmiş, zorla bu göreve geri döndürülmüştü. O, Kürtlüğü'nü inkâr etmemekle birlikte Kültle­rin Türk milleti ile iç içe olduğu­na ve ayrılmayacağına inanan bir aydın ve devlet adamıydı.(23)

Şeyh Ahmed Barzanî

Devamını sadece abonelerimiz okuyabilirler. Abone iseniz devamını okumak için buraya tıklayınız. Abone olmak için buraya tıklayınız.
Blogger tarafından desteklenmektedir.