Alay etmek haramdır.
İnsanlarla alay (istihzâ) etmek, ayıplarını söyleyerek maskaralığa almak haramdır. Ayet-i Kerîme'de şöyle buyurulmuştur:
"Ey îmân edenler! Bir kavim diğer bir kavim ile alay etmesin. Olabilir ki onlar -o alay edilenler- ötekilerden daha hayırlı olurlar.
Kadınlar da kadınlardan -bir kimseyi eğlenceye almasınlar- olabilir ki onlar ötekilerden daha hayırlı bulunurlar.
Hem kendilerinizi ayıplamayın ve kötü lakablarla atışmayınız, imandan sonra fâsıklık ne kötü isimdir,
Her kim de (şu günahları işler de) tevbe etmezse artık onlar kendilerine zulmedenlerdir." (HucurâtSûresi, âyet 11)
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
"İnsanlarla alay eden bir kimseye cennetten bir kapı açılır. Gel gel, denir. Büyük meşakkatlerle oraya geldiğinde kapı kapatılır. Sonra bir başka kapı açılır, oradan gel gel diye çağırılır. Yine pek çok eziyetler, zahmetler çekerek oraya ulaşır, lâkin yine kapı kapatılır. Böyle devam eder. Ta ki artık cennetin bir kapısı açılıp o adam çağırılır da gitmez olur."
"Kim bir din kardeşini bir günahından dolayı ayıplarsa, aynı günahı işlemeden ölmez." (Tirmizî)
"Din kardeşinle husûmet ve mücâdele etme ve ona eziyet verecek şakaları yapma."
Şakanın aşırısı makbul değildir. Çok mizah (şaka) yapmak heybeti kaybettirir, yüzsüzlüğe sebep olur; şaka yapılan kimsenin kalbinin incinmesine sebep olur, husumetin, kavganın, hasedin tohumudur. Ölçülü mizah makbuldür.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), güzel latifeler söyler, lâkin her sözü yine hakikat olurdu. "Ben mizah yaparım, lâkin hakikatten başka söylemem" buyururlardı. Mizahı çok nâdir yaparlardı. Muhatapların kalplerini ısındırmak, korkularını gidermek gibi bir hikmete dayanırdı. Böyle latifeleri de hoş görürlerdi.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), Hz. Suheyb-i Rûmî'ye "Gözün ağrıdığı halde hurma mı yiyorsun" buyurdular. Hz. Suheyb "Ağrımayan tarafıyla yiyorum" deyince tebessüm buyurmuşlardır.