Padişah da bir babadır. | Hamidiye Etfal Hastahâne-i Âlîsi'nin buruk hikayesi
Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın henüz 8 aylık olan kızı Hatice Sultan difteriye yakalanmıştı. Pek çok hekim ellerinden gelen gayreti göstermesine rağmen hanım sultan kurtarılamadı.
Evlatlarına gösterdiği merhamet ve şefkati halkından da esirgemeyen Sultan bundan çok müteessir olmuştu: “Benim çocuğum kurtulamadı. Kim bilir fakir fukaranın çocuklarına nasıl bakılıyor. Hiç olmazsa bir hastane yaptıralım da benim gibi babaların kalbi yanmasın.” diyerek Hatice Sultan adına bir hastane yaptırmaya karar verdi.
Bu iş için Berlin’de devrin en modern çocuk hastanesinde çalışmış olan ve Hatice Sultan’ın tedâvîsinde elinden gelen gayreti gösteren Doktor İbrâhim Bey vazîfelendirildi. İnşâatı bir sene süren hastanenin bütün masrafları bizzat ceyb-i hümâyundan, yani pâdişâhın şahsî parasından ödendi ve hiçbir masraftan kaçınılmadı.
Hastanenin planları Avrupa’daki en meşhur çocuk hastaneleri incelenerek hazırlandı ve kullanılan malzemelerde en son teknoloji tercih edildi. Hastanenin kapları Yıldız Çini Fabrikası’nda husûsî olarak hazırlandı.
Hastaların taze süt içmeleri için hastanenin 50 m kuzey tarafına yeni bir inek ahırı inşâ edildi. 5 Haziran 1899’da Hamidiye Etfal Hastahâne-i Âlîsi ismiyle hizmete başlayan hastane, bütün çocuk ve kadınlara kapılarını açtı.
671 çocuğun sünnet edildiği açılış merasimi bir hafta sürdü. Hastaneye talep o kadar yüksekti ki 6 yıl içinde yeni bir poliklinik, eczane ve eczâ laboratuarı, 22 yataklı yeni bir hâriciye koğuşu, zengin bir kütüphâne, fotoğraf atölyesi, fiziko-terapi bölümü, jimnastik salonu, yeni laboratuarlar, 24 yataklı çocuk sanatoryumu, kadın hastalıkları ve bulaşıcı hastalıklar koğuşu ve kimyâhâne ile bir câmi ve saat kulesi eklendi.
Hastanenin gelecekte de maddî sıkıntıya düşmemesi için pâdişâh, Karahisar Madensuyu İşletmesi’nin gelirlerini hastaneye vakfetti. Hijyenin temini için hastanedeki zemin ve duvarları her gün dezenfekte ediliyor, haftada iki defa koku giderici ve mikrop öldürücülerle yıkanıyordu. Bütün elbise ve çamaşırlar, yemek kapları yıkandıktan sonra etüvden (laboratuar fırını) geçiriliyordu. Hastalara menba suyu veriliyordu. (Osmanlı’dan Tarihe Not Düşen Kareler, Çamlıca Basım Yayın)