Cem Garipoğlu'nu İsrail'in Mossad'ı saklamış
Cem Garipoğlu'nu İsrail'in Mossad'ı saklamış |
Münevver Karabulut cinayeti soruşturmasında yer alan üst düzey bir emniyet yetkilisi, 197 gün boyunca bulunamayan katil zanlısı Cem Garipoğlu’nun İsrail’e kaçırıldığını iddia etti:
"Baba Nida Garipoğlu ve amca Hayyam Garipoğlu, uydu telefonuyla yaptıkları görüşmenin ardından Cem’i 4-5 saatlik uzak bir yere götürdüler. 3 yabancı burada Cem’i teslim alarak Tel Aviv’e uçtu. Cem’i MOSSAD sakladı"
İstanbul Bahçeşehir’deki villada 17 yaşındaki lise öğrencisi Münevver Karabulut’u hunharca öldürdükten sonra kayıplara karışan ve 197 gün saklandığı yer tespit edilemeyen Cem Garipoğlu’nun kaçış planının ayrıntılarına ulaşıldı. Üst düzey bir emniyet yetkilisi, Cem Garipoğlu’nun cinayetten hemen sonra İsrail’e kaçırıldığını ve 197 gün boyunca burada saklandığını öne sürdü. Emniyet yetkilisinin iddialarına göre yakalandıktan sonra 24 yıl hapis cezasına çarptırılan Cem Garipoğlu’nun kaçış öyküsü şöyle:
CİNAYETTEN SONRA BEYLİKDÜZÜ’NE GÖTÜRÜLDÜ
3 Mart 2009’da yaşanan cinayet gecesi Cem Garipoğlu, babası Nida Garipoğlu’na “Münevver’i öldürdüm” dedikten sonra baba Garipoğlu, amca Hayyam Garipoğlu ile uydu telefonundan bir görüşme yaptı. Baba Garipoğlu, bir süre sonra katil zanlısı oğlunu Beylikdüzü’ndeki bir misafirhaneye götürdü. Oğlunu şoför Ahmet Batur ile şirket müdürleri Mehmet Karakayalı ve Habip Kurt’a teslim ettikten sonra misafirhaneden ayrıldı. Yerlerinin tespit edilmemesi için uydu telefonu kullanan Hayyam Garipoğlu, iddiaya göre normal cep telefonunu işyerinde bırakarak baba Nida ile buluştu. Garipoğlu kardeşler, Beylikdüzü’nden Cem’i alıp yola çıktı.
ÜÇ YABANCIYA TESLİM EDİLDİ
Cem Garipoğlu, 4-5 saat sonra başka bir yere götürüldü. Burası karanlık bir binanın alt katıydı. Kısa bir süre sonra ise İngilizce konuşan 3 kişi, Garipoğlu’nun saklandığı bodrum katına geldi. Cem Garipoğlu, tek kelime Türkçe konuşmayan bu 3 kişiye teslim edildi.
ÖZEL BİR UÇAKLA TEL AVİV’E UÇTU
3 yabancı sabaha karşı Cem Garipoğlu’nu özel bir yere götürdü. Garipoğlu’nun götürüldüğü yerde küçük bir uçak bulunuyordu. Garipoğlu bu küçük uçağa bindirilerek, iddialara göre İsrail’de Tel Aviv’e götürüldü.
BÜTÜN GARİPOĞLU AİLESİ GÖZALTINDA
Cem Garipoğlu için kırmızı bülten çıkarılırken, başta amca Hayyam Garipoğlu olmak üzere tüm aile bireyleri ve işyeri çalışanları gözaltına alındı. Bu sırada baba Nida Garipoğlu’nun şoförü ve 2 çalışanın, Cem Garipoğlu’nu Beylikdüzü’ndeki misafirhanede sakladığı bilgisine ulaşıldı. Baba Garipoğlu’nun şoförü Ahmet Batur’un “Cem’i almaya Hayyam Garipoğlu da gelmişti” demesi üzerine Garipoğlu bir kez daha gözaltına alındı.
ÖZEL BİR EKİP CEM’İ TÜRKİYE’YE GETİRDİ
Baskılar artınca Garipoğlu Ailesi, Cem Garipoğlu’nu teslim etme kararı aldı. İddialara göre istihbaratçılar tarafından yurtdışından getirilen Cem Garipoğlu, büyük bir gizlilikle yürütülen operasyonla, ailenin avukatının elinden Cinayet Büro Amirliği ekiplerine teslim edildi. Cinayet soruşturmasında yer alan emniyet yetkilisi, “Her yeri aradık ancak Cem’in izine rastlamadık. Onu İsrail gizli servisi MOSSAD sakladı” dedi.
MAHKEMEDE DE SAKLANDIĞI YERİ SÖYLEMEDİ
Münevver Karabulut’un katil zanlısı Cem Garipoğlu, “Çocuğu tasarlayarak, canavarca hisle veya eziyet çektirerek kasten öldürmek” suçundan 24 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Mahkeme, “olaydan sonra cesedi parçalayarak bir çöp konteynerine atması, uzun süre yakalanamaması, kaçması, yakalandıktan sonra da 7 aylık zaman diliminde nerede olduğunu açıklamaması” nedeniyle Cem Garipoğlu ile ilgili indirim yapılmadığını vurgulamıştı.
HAYYAM GARİPOĞLU 1.5 AYDIR FİRARDA!
Münevver Karabulut cinayeti davasında 3 yıl hapis cezasına mahkûm edilen ve cezası kesinleşen Cem Garipoğlu’nun amcası işadamı Hayyam Garipoğlu, cinayet hükümlüsü yeğeni gibi firarda. Amca Garipoğlu hakkında önce yurtdışına kaçtığı haberleri yapıldı. Ancak 6 Haziran’da Çağlayan Adliyesi’nde görüldü. Garipoğlu ziyaret için adliyeye geldiğini söyleyip, gazetecilere “Kaçmış olsam burda ne işim var” demişti. Ancak 14 Haziran’da Bakırköy İnfaz Savcılığı Garipoğlu için yakalama kararı çıkarttı. Polis tarafından arananlar listesinde olan Hayyam Garipoğlu’nun nerede olduğu bilinmiyor.
27 Temmuz 2012
(Habertürk)
****
MÜNEVVER KARABULUT CİNAYETİ SIRADAN ADİ BİR CİNAYET MİYDİ? YOKSA YAHUDİ İNANÇLARINDAN GELEN VE TÜM AİLENİN BİLGİSİ DAHİLİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN SAPIKÇA BİR AYİN CİNAYET MİYDİ?
"Mayasız Bayramı", "İğneli Fıçı", "Kanlı Börek" kavramları ile kastedilenler nedir?
YAHUDİNİN KANLI BÖREĞİ
Yeteresand kilisesi ruhanilerinden biri söze başlayınca sesler kesilmişti. Papaz, topluluğa Yahudilerin işlediği cinayetlerden örnekler sergilemeye başladı.
Bizans İmparatoru Heraklius zamanında Fars'lıların Kudüs'ü işgali sırasında hıristiyanları köle diye onlardan satın aldıklarını, bu esirler ve Sultan III. Selim döneminde Yunanistanlı bir çocuğu kaçırıp aynı maksatla boğazladıklarını ve kanıyla Kutsal Çörek yaptıklarını anlattı...
Necib El-Kiylani
RAVZA YAYINLARI
Çeviren: Ali Nar
Yayın Yılı: 1991
3. Hm. Kağıt
160 sayfa
13,5x19.5 cm
Karton Kapak
Dili: TÜRKÇE
****
İĞNELİ FIÇI NEDİR?
Biz susalım, tarih konuşsun:
“Osmanlıların son zamanlarına kadar, halk arasında Yahudilerle alâkalı olarak kullanılan bir “İğneli Fıçı” meselesi vardır.
Bu mesele basit tarifi ile, Yahudilerin, Hıristiyan veya Müslüman çocuklarını yakalayıp, gizli odalarda kurban ederek kanlarını mayasız ekmeklerine katarak yedikleridir. Sultan Üçüncü Ahmed Han’a ait fermanlarda, bu “İğneli Fıçı” meselesi ile alâkalı olarak bazı bilgiler mevcuttur.
Sultan Üçüncü Ahmet Han’a takdim edilen bir arîzada (dilekçede) şöyle denilmektedir:
“İstanbul’da Ayvansaray kapısı içinde üç Yahudi, Aliağa isminde birisinin küçük yaştaki çocuğu Ahmed’i yakalayıp Yahudihane’ye götürdükleri görülmüştür. Bunu gören iki Müslüman, Yahudihaneye zorla girerek, çocuğu kurtarmış ve keyfiyeti alâkalılara bildirmişlerdir.
Bunun üzerine, Yahudihanede bulunan cemaatbaşı ile hahamlar yakalanıp Eyüp kadısının huzuruna çıkarılmışlardır. Yapılan tahkikat sonunda çocuğu kaçıran üç Yahudinin idamlarına, dört hahamla cemaat kahyasının Sakız Adası’na, suçları hafif görülen yedi Yahudinin de İzmit’e sürülmelerine karar verilmiştir” demektedir.
Arz tezkeresinin baş taraflarında, Sultan Üçüncü Ahmed Han’ın, “Sevab-ı azîmdir
mûcibince amel oluna - (Büyük sevaptır, gereği yapılsın) hattı bulunmaktadır.
Bunun üzerine, Yahudihanede bulunan cemaatbaşı ile hahamlar yakalanıp Eyüp kadısının huzuruna çıkarılmışlardır. Yapılan tahkikat sonunda çocuğu kaçıran üç Yahudinin idamlarına, dört hahamla cemaat kahyasının Sakız Adası’na, suçları hafif görülen yedi Yahudinin de İzmit’e sürülmelerine karar verilmiştir” demektedir.
Arz tezkeresinin baş taraflarında, Sultan Üçüncü Ahmed Han’ın, “Sevab-ı azîmdir
mûcibince amel oluna - (Büyük sevaptır, gereği yapılsın) hattı bulunmaktadır.
Aynı tarihlerdeki diğer bir belgede, Yahudihane önünde idam edilenlerin Menahem, Sabatay, Avram; Sakız’a sürülenlerin haham Avram, haham İlya, kahya Aron, kahya Yako; İzmit’e sürülenlerin de İsak, Yasef, Avram, Hayim, hademe Daniyel, hademe Serya, hademe Selio isimlerinde olduğu yazılıdır.
Bu hadiseden sonra da, Yahudilerin tekrar bu hareketlerine devam ettikleri görülür. Yine bunların bu fiillerine devam ettiklerini isbat eden başka bir arz tezkeresi de şöyledir:
“Tophane’de Yenimahalle’de oturan Yeniçeri efradından manav Mustafa Beşe’nin beş altı yaşlarındaki oğlu Süleyman’ı, Hasköylü Arslan adındaki Yahudi, perşembe günü akşam namazına yarım saat kala Cihangir Çeşmesi civarından ayartıp, başına Yahudi serpuşu geçirerek kendi evine götürürken, Lüleci çırağı Abdullah ve Ali, bu Yahudinin arasıra manav Mustafa Beşe’nin dükkânından alışveriş ettiği sırada çocuğa bazı oyuncaklar verdiğini, çocuk Süleyman da Tophane’de akarsu başında oynarken,Yahudinin kendisine dört para akçe ve bir iplik oyuncak verip:
- Sana daha başka şeyler vereceğim, diyerek başına bir Yahudi şapkası, üzerine de bir yazma geçirdiği sırada ağlamaya başladığını, “Ağlama! Öldürürüm seni!” diye korkuttuğunu, o esnada Lüleci çırağı Abdullah ve bozacı Ali’nin kendisini kurtardıklarını ifade etmiştir.
Küçük Süleyman’ın annesi de kendisinin Cihangir’de misafirlikte iken, oğlu Süleyman’ın,babasının dükkânı civarında, başına bu işin geldiğini, bu Yahudinin mahalle aralarında çerçilik yapan bir adam olduğunu söylemişti.
Sadrazam:
- Sana daha başka şeyler vereceğim, diyerek başına bir Yahudi şapkası, üzerine de bir yazma geçirdiği sırada ağlamaya başladığını, “Ağlama! Öldürürüm seni!” diye korkuttuğunu, o esnada Lüleci çırağı Abdullah ve bozacı Ali’nin kendisini kurtardıklarını ifade etmiştir.
Küçük Süleyman’ın annesi de kendisinin Cihangir’de misafirlikte iken, oğlu Süleyman’ın,babasının dükkânı civarında, başına bu işin geldiğini, bu Yahudinin mahalle aralarında çerçilik yapan bir adam olduğunu söylemişti.
Sadrazam:
“İşbu takrir, manzur-ı humâyunları buyrulduktan sonra, semâhatlü efendi dâilerine irsal olunmasına irâde-i aliye-i mülûkâneleri buyurulursa, emr ü ferman efendimizindir” yazısıyla, padişaha arzetmişti. (Yani Sadrazam, “Padişahımız! Bu kararı gördükten sonra, gönderirseniz, emriniz gereği gereken yapılacaktır” diyor.)
Sol üst köşesinde:
“Müftü efendiden fetvâ ile müracaat geldiğinde, bu kâğıt irsal oluna (gönderilsin)” diye padişahın hattı vardır.(Yani padişah, gereği için bu kâğıdın gerekli yere gönderilmesini emretmiş.) İlk arz tezkeresinde (dilekçede): “Yahudi tâifesinin, (Yahudilerin) evlâd-i müslimîne (Müslüman çocuklarına) her zaman bu şekilde hıyânet kasdında oldukları (hainlik yapmak istedikleri) bilinmekle ve şahit olunmakla birlikte...” ibâresi vardır ki, Yahudilerin bu fiil-i şenî’i (bu kötü işi) defalarca icrâ etmek istedikleri sabit olmuştur. (*)”
Değerli okuyucular,
Ömer Faruk Yılmaz’ın Belgelerle Osmanlı Tarihi’nin 3. cild, Sultan Üçüncü Ahmet
bölümünde, padişahın bu husustaki bir de hattı konulmuş.
Alt yazı şöyle:
“Sultan Üçüncü Ahmed Han devrinde, Yahudilerin, Müslüman çocuklarını kaçırıp öldürdükleri ile alâkalı “İğneli Fıçı” diye bilinen mesele hakkında hatt-ı hümâyunun baş tarafı.” Ayrıca, Cevat Rifat Atilhan’ın da, bu hususta çeşitli bilgiler veren “İğneli Fıçı” isminde müstakil bir eseri var. Bu eserde, birçok “İğneli Fıçı” hadiseleri anlatılmaktadır.
Cağaloğlu’ndaki Eser Yayınevi’nin neşrettiği ve şu anda mevcudu bulunmayan, bu kitaba, isteyenler ancak kütaphanelerde ulaşabilirler.
(*) Hayat Tarih Mecmuası, sayı 5, Mayıs 1974, sh. 63-64