Dejavu gerçekte nedir? Neden "Ben bu anı daha önce görmüştüm" hissini yaşarız?
Uyku ölümün kardeşidir. Uyku yarı ölümdür. Uykuya geçen bir insanın ruhu bedeninden ayrılır ve başka alemleri gezip dolaşır. Rüya dediğimiz şey bu şekilde yaşanır. Bu yüzden uyuyan bir insanı birden dürterek uyandırmanız anında bir sarsıntı geçirir. Bu durum, dolaşmakta olan ruhun bedene acele olarak geri dönmesi halinde yaşanır. Uyuyan kişi bu nedenle sert bir müdahale ile uyandırılmamalıdır.
Ruh, uyku halinde iken, mahiyetini tam olarak bilmediğimiz bir takım alemleri gezerken, daha sonra yaşayacağı şeyleri de görür. Lakin uyandığında bunların ya çok azını hatırlar ya da hiç hatırlayamaz.
Uyku halinde gördüğü şeyleri, uyanıp daha sonra yaşadığı anda, bunu daha önce gördüğünü hatırlar ama bunu nerede ve nasıl gördüğünü hatırlayamaz. Dejavu denilen şeyin en kısa ve anlaşılır tarifi budur.
Bu haller, iyi niyetli ve dürüst kişilikli insanlarda ve özellikle de dinine gayretli samimi Müslümanlarda çok çok daha sık görülür. Bu hali en sık ve en güçlü yaşayanlar ise peygamberlerdir. Peygamberler uykuda iken, uyandığı andan itibaren o gün neler yaşayacaklarını en ince ayrıntısına kadar görürler ve uyandıklarında da yine normal insanlarda olmadığı şekilde, bu gördüklerini en ince ayrıntısına kadar hatırlarlardı. Bu nedenle bir hadis-i şerifte bu halin(dejavu yaşamanın) peygamberlikten bir cüz olduğu yani aslında peygamberlerin bir özelliği olduğu bildirilmiştir.
Bundan 10 bin yıl önce dünyaya gelmiş, doğmuş, yaşamış ve ölmüş birinin ruhu ile bizim ruhumuz, aslında bir arada idi. Ruhlar alemi dediğimiz, dünya öncesi dönemde, dünyaya gelecek bütün ruhlar bir arada idi. İlk insan ve ilk peygamber Adem aleyhisselam ile, kıyameti görecek en son insanların ruhları hep bir arada idi. Kâlû belâ diye de isimlendirilen bu alemde, her ruh, dünyanın, kainatın, yaratılışın, ölümün ve dinin hakikatini gördü ve kavradı. Allah-ü Teâlâ bütün ruhları birden muhatap alıp "Ben sizin rabbiniz değil miyim?" diye sorduğundan istisnasız bütün ruhlar "Evet rabbimizsin" dediler. Sonra bu yaşananlar bütün insanlara/ruhlara unutturuldu. Sırası gelen kâlû belâ kısmını hatırlamadan dünyaya geliyor, annesinin karnında 120. gününde iken bedenine ruhu konuluyor, doğuyor, yaşıyor, imtihan oluyor, tercihlerini yapıyor, dinini ya da dinsizliği seçiyor, ölüyor ve daha önce kendisine unutturulan hakikatleri yeniden görmüş oluyor. İşte bu yüzden bir hadis-i şerifte, "İnsanlar uykudadır. Öldükleri vakit uyanırlar." buyruldu.
Bütün bu manzaraya şu açıdan bakmak da mümkün. Aslında ruh ölümsüz ve sonsuz. Ruhlara-insanlara, çok kısacık bir süre için dünya hayatı veriliyor, imtihan ediliyor, faydalı mı zararlı mı işlerle meşgul olacağı sınanıyor. Sonra da ebedi-sonsuz hayatları buna göre belirleniyor. Aslında dünyadaki bir insanın ruhu ile ruhlar alemindeki, manevi alemdeki bağlantı da tamamen kopmuyor. Bedenin organları olduğu gibi ruhun da organları var ve bu manevi organlar ile cismani olmayan ve Alem-i Emir denilen manevi alem arasında kopmayan bir bağ var. O kadar derin sırlar var ki, bunları iyice kavramak için hakiki bir mürşid-i kâmile bağlanıp tasavvuf yolunda gayret etmek gerekiyor.
| Mehmet Fahri Sertkaya - AkademiDergisi.com