Yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda Sabetaycıların etkisi
Sabataycılar, ne durumda oldukları, ne yapmaya çalıştıkları; Osmanlının sonundan, Türkiye Cumhuriyetinin başından bu yana devletle bağları, darbe ve İslam düşmanlığındaki rolleri vs. üzerine yüzlerce yazı yazabiliriz daha... Fakat uzatmak sıkmayı ve okumamayı getirebilir... Birkaç alıntıyla konuyu bitiriyorum:
Sabatay Yahudisi olduğunu açıklayan Ilgaz Zorlu:
"Sabetaycılık öncelikle Yahudi dininin temel doktrinlerini kabul eder, her ne kadar Sabetay Sevi zamanında Yahudi yasalarının bazı temel kurallarının kaldırıldığı belirtilmişse de Mesih’in ölümü ile beraber Tevrat hükümleri yeniden geri döneceğinden, Sevi’nin ölümü sonrasında da bu prensip korunmuştur. Nitekim uzun yıllar Şişli Terakkinin yıkılan binasının bodrum katında faaliyet gösteren Sinagoglarda da sabat, pesah ve diğer tüm Yahudi bayramları ortodoks inanca paralel bir şekilde kutlanmıştır"
"Sabetaycılar batıya, batılı yaşam tarzına taraf oldular ve bu yaşam tarzını Türk toplumuna getirmeye uğraştılar. Örneğin İpekçilerin ilk sinema salonlarını açmaları ve burada batılı yaşam tarzını gösteren filmlerin gösterimi ve Yalman’ın ateşli ve saldırgan bir laik oluşu... Tüm bunlar da göstermektedir ki Sabetaycılık sadece Yahudi dininin içinden çıkmış bir hareket değil ve aynı zamanda da halen devam eden ve Yahudi dininin tüm karakterlerini eksiksiz olarak taşıyan bir harekettir ve bir Yahudi tarikatıdır."
"Bu cemaat üyeleri gizli Yahudidirler, Türkiye kamuoyunda gündemi oluşturacak şekilde bir gruplaşma halindedirler ve ne yazık ki maksatlı olarak bazıları 1919 dan beri süregelen bir cemaat politikası neticesinde Türkiye’nin bağımsızlığını ve bölünmez bütünlüğünü hedef alarak bir başka ülkenin yönetimi altına sokulmasını istemektedirler ve bu amaçla da gizli bir örgüt üyesi gibi çok mühim çalışmalar yapmaktadırlar"
"Sabetaycılar Osmanlı devleti döneminde de örgütlü bir biçimdeydiler. Bu konuda İbrahim Aladdin Gövsa’nin “Sabetay Sevi isimli” kitabı kaynak olarak gösterilebilinir. Görüldüğü Sabetaycılık asla misyonunu kaybetmemiştir. Birinci cihan harbi esnasında ve sonrasında özellikle iki Sabetaycı karakterin çok etkili siyasi bir yapıda yer aldıklarını görmekteyiz. Bunlar Halide Edip ve Ahmet Emin Yalman’dırlar. Bu yıllarda Türkiye’de çok geniş bir biçimde tartışılan ve bugün bile bazı çevrelerin destek verdikleri Amerikan mandası fikrini Türkiye siyasetine sokan iki Sabetaycı isimden bahsetmem gerekiyor. Bunlardan biri sayın Halide Edip Adıvar ötekisi ise Ahmet Emin Yalman’dır. O yıllarda birlikte kurdukları “wilson fikirleri cemiyeti” isimli bir kuruluşla Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusu’nda bir Hıristiyan devletin de kurulması ve daha sonra tarihe sevres anlaşması olarak geçen anlaşmada belirlenen sınırlar içinde Türkiye’nin bölünmesini amaç edinmişlerdi. Bu konuda Dr. Mine Erol’un “Türkiye’de Manda Meselesi ve Mandacılık” (Giresun 1973) isimli kitabı bir kaynak niteliğinde olup Yalman ve Adıvar’in politik düşüncelerini tamamen analiz etmektedir. "
"Sabetaycılık 1924 Yılı’nda çok önemli bir ivme kazandı. O yıl yapılan Türk yunan ahali mübadelesi ile Sabetaycılar Türkiye’ye getirildiler. Böylelikle Müslüman Türk unsurların ve Anadolu’da yaşayan Hıristiyan Rum unsurların karşılıklı mal ve nüfus değiş tokuşu olarak ele alınabilecek bu çok önemli olay gerçekleşmiş oluyordu. Fakat Sabetaycıların inanılmaz bir mal varlıkları vardı. Ve cemaat üyeleri Türkiye’ye gelerek Selanik’te sahip oldukları ve asla Türkiye’de tam karşılığını alamayacakları malların mübadelesini kabul etmiyorlardı. Bu sebeple 1924 yılında Yunanistan’da bir harekete giriştiler.
Aynı yıl karakaşlar Grubu’nun içinden çıkan Karakaşzade Rüştü isimli kişi İstanbul Basını’nda Sabetaycılıkla ilgili bilgiler açıkladı, cemaat yönetimini Türkiye’yi sevmemekle ve asimile olmamakla suçladı.
Türk Basını’ndaki bu tartışmalara Sabetaycı basın da katıldı. O günkü İstanbul Gazeteleri’nden Son Saat Gazetesi Sertel ailesinin kontrolündeydi. Vatan Gazetesi’nin sahibi ise Ahmet Emin Yalman’dı. Bu tartışmalara katılan Yalman “Tarihin Esrarengiz Bir Sayfası” isimli bir yazı dizisi hazırladı ve dönmeliğin varlığını kabul etti. Ama tıpkı sayın Nafiz Can Paker’in geçmişte kaldığını iddia ettiği şekilde bu hareketin tarihe gömüldüğünü bildirdi. Dikkat edelim bu, hemen hemen bütün Sabetaycıların ortak iddiasıdır!
Tartışmalar giderek büyüdü, Karakaşzade Rüştü TBMM ye başvurdu, Atatürk’e mektup yazdı ve konu giderek derinleşmeye başladı. Fakat bizzat Atatürk bu konunun kapatılması için emir verdi. Amacı yeni kurulan bir Cumhuriyet’te bilgisi, kültürü ve deneyimleri ile batılı bir hayat anlayışına sahip böyle bir cemaatin deşifre edilerek kendilerine bir reaksiyonun oluşmasını önlemekti.
Böylelikle 1924 Yılı’nda Türk Basını’nda başlayan Tartışmalar 1937 de yeniden Yalman-Yunus Nadi arasındaki basın polemiğine kadar son buldu. Türkiye’de değil Sabetaycılar hakkında yazı yazmak konuşmak bile yasaklandı."
"General Çevik Bir Sabetaycı kökenli bir aileye mensuptur. ABD de bunu açıklıkla söylemiş ve Amerikan Yahudi Lobisi’nin desteğini de almıştır. Şimdi hemen şu noktaya gelelim. 28 Şubat hareketinde Çevik Bir ne yapmıştır? Bu hareketin önde gelen kişilerinden biridir, genel kurmay ikinci başkanı olarak hareket etmiş ve DSP-ANAP koalisyonunu hazırlamıştır. Fakat Çiller ekibinin Sabetaycı olmasını dikkate almadığı için yeni liberal sol politikacıların hedefi olmuştur. Ancak ne sayın Barlas, ne sayın Çandar direkt olarak general Bir’i hedef almışlardır. Buna lütfen çok dikkat edelim. Eğer 28 şubat hareketi başarılı olabilseydi ve ABD hükümeti bu harekete destek verseydi emin olunuz ki bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde en az on iki milyon eksilmiş olacaktı. Ve bu tıpkı ittihat terakkinin Sabetaycı kökenli subaylarının yaptığı bir hareket gibi olacaktı. Lütfen bunları dikkatle ele alalım. "
Bir sabatay olan Karakaş Rüştü Bey:
"Her şeyden önce tahkiki lazım gelen mesele Selanik dönmeleridir! Üç kısımdan ibaret olan bu dönmeler aslen Yahudi olup, ruhen ve vicdanen din-i İslam’la bir alakaları yoktur! Çeşit çeşit renk ve kıyafetlere bürünerek İslamları aldatagelmişlerdir!
Bin türlü riya ve sahte tavır ve kıyafetlerle büyük Türk kitlesi arasına sokularak pek çok servet kazanmışlar, memleketin büyük ticaret ve iktisadi noktalarını elde ederek mühim ve mühlik bir amil olagelmişlerdir!”
***
Sabetaycılar sadece Selanikli değillerdir. Üsküp, Kavala, Kırım, Sofya ve Varna şehirlerinden de göç edenleri vardır. Halen, Makedonya’da bazı köylerde yaşayanlar bulunmaktadır. ABD, İsrail, Almanya ve Fransa’da, Türkiye’den giden Türk isimli Sabetaycılar bulunmaktadırlar. Türkiye’de şu anda başta İstanbul olmak üzere, İzmir, Bursa, Edirne, Hatay (Kilis, İskenderun), Adana, Gaziantep, Ankara, Manisa, Giresun, Balıkesir, Çanakkale’de yaşarlar. Kırklareli’nde Karakaş mahallesi ve ulukonak vardır. İstanbul’da Teşvikiye-Şişli-Nişantaşı’nda yaşayan cemaatler ile birlikte Moda, Göztepe, Etiler, Maçka ve Bakırköy de yaşayan guruplar da mevcuttur.
Karakaş cemaatinden Aleviliğin içine girenler olmuştur. Mevlevi cemaatinin çok kilit noktalarında varlıklarını sürdürenler de vardır.
***
Ünlü Sabetaycı yazar Orhan Pamuk, New York’ta bir özel sohbette “Bizim bir devlete ihtiyacımız vardı. Yeni Türkiye Cumhuriyeti'ni biz kurduk” dedi.
***
Genelkurmaydaki Hasan Tahsin harekat odasına bu ad kondu: Hasan Tahsin -Osman Nevres- bir Sabetaycıydı ve düşmana ilk kurşunu onun attığı Sabetaycı basın tarafından uydurulmuştur ancak bunun gerçek dışılığı sonradan kanıtlanmıştır...
***
Ülkemizde Atatürkçülük açık ara bir numaralı istismar konusudur.
Her kurumun içinden cemaatimiz mensubu birileri İslam düşmanlığını rasyonalize etme, çıkar sağlama ve temayüz etme adına onu daha çok sahiplenir görünüp istismar ederken, bazı saf Müslüman Türkler de onlardan geri kalırlarsa suçluluk hissedeceklerinden veya kurumlarında ilerleyemeyeceklerinden dolayı bu oyuna bilinçsizce katılmaktadırlar; Türkiye’nin içinde bulunduğu illüzyonun sebebi budur.
Ordu, cemaatin Dışişleri kadar olmasa da oldukça güçlü olduğu bir kurumdur, çeşitli dönemlerde genelkurmay başkanına kadar her düzeyde paşalarımız oldu. Halen de kara kuvvetleri komutanı Aytaç Yalman cemaatimiz mensubu. Her seviyede bir çok general ve kurmay subaylarımız bulunuyor. Terfilerde ve atamalarda cemaat mensupları gözetilir, harp okulları ve sınıf okullarına mutlaka yeterli sayıda öğretmen gönderilmesine dikkat gösterilir.
***
Sabetaycılar siyasette İttihat Terakki ile etkili olmaya başladılar. İttihat Terakki’nin ilk kabinesinde Maliye Nazırı olan Cavid Bey Sabetaycı bir siyasetçiydi. Cumhuriyet döneminde de ilk kabinede yine Maliye Vekili olarak bulunan Cavid Bey, Atatürk’e karşı düzenlenen İzmir suikastine katıldığı gerekçesiyle idam edilmiş...
1924 yılında Karakaş Rüştü adlı şahsın cemaatin içyüzünü Atatürk’e ve TBMM’ye mektup yazarak açıklaması ile siyasi baskı altında kalan Sabetaycılar, 1942 yılında uygulanan Varlık Vergisi uygulamasında “D” grubu adı altında vergiye tabi tutuldular. Bezmenler, Atabekler, Dilberler gibi aileler bu vergiyi ödemek zorunda bırakılmışlardır. 6-7 Eylül olayları da Sabetaycıları olumsuz etkiledi.
Sabetaycıları olumsuz etkileyen bu olayların ilk ikisi CHP döneminde meydana geldiği haldeSabetaycılar CHP’de siyaset yapmayı tercih ettiler. Yine Sabetaycı Cavid Bey Atatürk tarafından idam ettirildiği halde ve Karakaş Rüştü olayında Atatürk döneminde baskı gördükleri halde aşırı Atatürkçü görünmeye özen gösterirler.
***
Ahmet Emin Yalman’ın Mustafa Kemal’le 1927’de yaptığı röportajda, Yalman sunu söylüyordu “Sizin hayatinizi etkileyen iki öğretmen var. Biri benim babam, öteki de Şemsi Efendi’ydi.” Şemsi Efendi, benim büyükbabamın büyükbabasıdır. Atatürk’ün ilk öğretmeni Şemsi Efendi bir hahamdır ve benim ailem de 17 kuşak boyunca bir haham ailesi olarak gelmektedir. Bu arada, Ahmet Emin Yalman da Sabataycıdır. Atatürk’ün Sabetaycı olup olmaması önemli değil ama su bir gerçek ki Atatürk, Sabetaycı kültürün içinde yer almış bir insandı.
Ilgaz Zorlu