Binlerce yıl önce dünyamızdan başka bir gezegene gönderilen müslümanlar: Yasin suresinde işaret edilen şaşırtıcı gerçekler...
Bismillahirrahmanirrahim
سُبْحَانَ الَّذِي خَلَقَ الْأَزْوَاجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنْبِتُ الْأَرْضُ وَمِنْ أَنْفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ
"Yerin bitirdiği mahsullerden, kendilerinden ve daha bilmedikleri şeylerden çiftler yaratan (Allah) her kusurdan münezzehtir." (Yâsîn sûresî, 36. ayet)
Bu ayet-i kerimenin izahında Hammami tercümesinde şu bilgiler verilmiştir:
Ayette geçen bazı kelimelere açıklık getirelim.
Ayetteki "yerin bitirdiği mahsuller" ifadesiyle hububat yani taneli mahsul ve meyveler, "kendilerinden" ifadesiyle kadın ve erkekler, "bilmedikleri şeylerden" ifadesiyle kara ve denizde yaşayan canlılar, "çiftler" kelimesiyle de her nevi ve her cins kastedilmektedir.
Başka bir rivayette geçtiğine göre, "Bilmedikleri şeyler" ifadesiyle kastedilen, Allah'ın yerde, gökte, dağlarda ve denizlerde yaratıklarıdır.
* * *
Şeyh Vahıdı, tefsirinde şu bilgileri veriyor:
Allah (c. c.) 1.000 çeşit mahluk yarattı. Bunlardan 600 çeşidi denizde, 400 çeşidi de karadadır. Hiç birinin şekli diğerine benzemediği gibi dilleri de ayrı ayrıdır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de Rum Suresi 22. ayette şöyle buyuruluyor:
"Onun ayetlerinden biri de gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin/lisanlarınızın ve renklerinizin/ırklarınızın başka başka olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için ibretler vardır. "
Allah mahlukatı tek olarak değil çift olarak yaratmıştır.
Şöyle ki:
Göğe karşı yeri, cennete karşı cehennemi, güneşe karşı ayı, dünyaya karşı ahireti, geceye karşı gündüzü, ilme karşı ameli, yaza karşı kışı yani hepsini çift yarattığı gibi insanoğlunu da erkek ve kadın olarak çift yaratmıştır.
Bunların hepsini yaratan Allah, eş, çocuk ve ortak edinmekten uzaktır. Kur'an-ı Kerim'de, bu manaya uygun olarak şöyle buyuruluyor:
“O, göklerle yerin yaratanıdır. Size kendinizden çiftler (eşler)yaratmıştır. Davarlardan da (erkekli dişili) çiftler ... Sizi bu suretle üretip duruyor. Onun misli gibisi (bile) yoktur. Her şeyi işiten her şeyi gören O'dur. (Şura, 11)
* * *
Diğer bir tefsir, "bilmedikleri şeylerin yaratılması" ile ilgili şu bilgileri veriyor:
Hazreti Allah (c.c.) Kaf Dağı'nın ötesinde, Kaf Dağı gibi 70 dağ yarattı. Bu dağların ötesinde cam gibi berrak, gümüş gibi beyaz bir yer yarattı. Burada, yaratılanların bilmediği bir çeşit mahluklar yarattı. İnsanlar onları, onlar da insanları bilmezler.
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki:
Mirac yolculuğunda, Kaf Dağı'nın ötesinde insanlarla dolu bir şehir gördüm. Onlar da beni görünce, "Ya Muhammed! Senin yüzünü bize gösteren Allah'a hamd olsun" deyip bana iman ettiler. Onlar şeriatın hükümlerini öğrettim ve "Siz kimlersiniz?" dedim. Bana şunları anlattılar:
-Ya Muhammed, biz israil oğullarındanız. Musa Aleyhisselam vefat edince, israil oğulları arasında anlaşmazlık çıktı. Aramızda fitne yayıldı. Öyle ki, sadece bir defada 43 peygamberi şehid ettiler. Bir kısmımız Peygamberleri şehid edince, içimizden dünyaya gönül vermeyen ve ibadete düşkün olan 200 kişi ayrıldı. Bunlar diğerlerine, kötülük yapmamaları ve iyi şeyler yapmaları hakkında nasihat etmeye başladılar. Onlar ise bu nasihatlara bile kızıp bir gün içinde hepsini öldürdüler. Bu hadise üzerine aramızda anlaşmazlık ve fitne çıktı. Biz onlardan ayrıldık; deniz kenarına, sahile geldik. Bizi onların fesadından kurtarması için Allah'a dua ve tazarru ettik. Bunun üzerine önümüzde bir delik/ dehliz açıldı. Oraya girdik. Yer altında bu şekilde 18 ay kaldıktan sonra bu bulunduğumuz yere çıktık.
Devamla dediler ki, "Musa Aleyhisselam bize, "Ahir zaman peygamberi Muhammed Aleyhisselam'ın yüzünü gördüğünüz zaman benden ona selam söyleyiniz" diye vasiyet etmişti. Allah'a şükürler olsun ki senin yüzünü gördük. Bize Kur' an'ı öğretiniz."
Peygamberimiz onlara Kur'an'ı, namazı, orucu, cuma namazının kılınacağını ve diğer dini meseleleri öğretti.
Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onların hakkında şu bilgileri veriyor:
--Evlerinin kapısı yoktu. Bunun sebebini sordum,
- Bizim birbirimizden korkumuz yoktur; onun için evlerimize kapıya ihtiyaç olmuyor, dediler.
-- Evlerinin duvarlarıysa aynı yükseklikteydi. Bunun sebebini sordum,
- Hepimiz tek kubbe altında (gibi) yiz; onun için duvarlarımız seviyede" dediler.
- Mescidleri, evlerine uzak yerlere yapmışlardı. Bunun sebebini sordum,
- Mescide, uzak yerden gelenin sevabı, yakın yerden gelenin sevabından daha fazla olduğu için, dediler.
- Kabirleri, kapılarının önündeydi. Niçin böyle yaptıklarını sordum,
- Kabirler devamlı olarak gözümüzün önünde olsun da dünya ile meşgul olurken ölümü unutmayalım diye böyle yapıyoruz, dediler.
- Hiç gülmüyorlardı. Bunun sebebini sordum.
- Gülmek kalbi karartır. Onun için gülmüyoruz, dediler.
- Siz hasta olur musunuz? dedim.
- Hastalık, günahlara keffarettir. Biz günah işlemiyoruz, (dolayısıyla hasta olmayız) dediler.
- Bir şeyler ekip biçiyor musunuz; ziraatla meşgul oluyor musunuz? dedim.
- Ziraat yapıyoruz; ancak, toprağa tohumu atıp sonrasını Allah’a bırakır, mahsul toplama zamanına kadar meşgul olmayız. Mahsul toplama zamanı gelince hep beraber gider, mahsulü bir yere yığarız. Herkes oradan ihtiyacı kadar alır, kalanı orada bırakır, dediler.
- Hayvanlarınız da var mı? dedim.
- Var; ama biz onları araziye bırakırız. Hayvanlara ihtiyacımız olduğunda onları toplar, ihtiyacımız kadarını alır, kalanını tekrar araziye bırakırız, dediler.
- Bu insanların yüzleri sapsarı idi. Biraz önce hasta olmadığınızı söylemiştiniz; peki bu yüzünüzdeki sarılık ne? diye sordum.
- Bu yüzümüzdeki sarılık ölüm korkusundandır, dediler.
- Bizdeki gibi sizde de ölüm çok oluyor mu? dedim.
- Evet, her sene bir cenaze olur, dediler ...
==== ... ====
Gayb aleminde, böyle kavimler çoktur. Fakat onları Allah'tan başka kimse bilmez.
Şeyh Tefsiri’nde şu bilgileri veriyor:
Gayb aleminde gök, yer, dağ, deniz, arş, kürsi, güneş, ay ve bunların benzeri her şey vardır. Bu bildiğimiz alem(içinde yaşadığımız dünyamız), gayb alemine(uzaydaki hayat bulunan gezegenlerin toplamına) göre denizde bir damla gibidir.
* * *
Rivayet ediliyor ki, Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında bir kişi vefat etmişti. Peygamberimiz onun cenaze namazını kıldırdı. Cenazesiyle beraber kabrine kadar gitti. Defnedildikten sonra evine döndü. Eve gelince, Aişe (r. anha) Validemiz ayağa kalktı ve eliyle Peygamberimiz'in (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sarığını sıvazladı. Hayretle,
- Ya Resulallah, bu ne böyle? Dışarda yağmur yağmadığı halde elbiseniz ve sarığınız yağmur taneleriyle ıslanmış, dedi.
Peygamberimiz, (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hz. Aişe Validemiz’in gayb aleminde yağan yağmurun yaşlığını gördüğünü anladı ve,
- Ya Aişe, sen başını ne ile örtmüştün? diye sordu. Validemiz,
- Sizin hırkanızla örttüm Ya Resulallah, diye cevap verdi. Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki,
- Ya Aişe, onunla örtündüğün için gözlerindeki perde kalktı ve sen gayb alemini görmüş oldun. Ya Aişe, gayb aleminde yağmur " bulut da var, güneş de var, ay da var. Ancak, onları evliya ve salihlerden başkası göremez.
Ayetteki, "Ve mimmaa la ya'lemün-bilmedikleri şeylerden yaratan" ifadesiyle, işte bunlara işaret olunmaktadır.