Hırka-i Saadet'in dört asır devam eden ziyaret merâsimi
Hırka-i Saadet'in dört asır devam eden ziyaret merâsimi |
Ramazân-ı Şerifin on dördüncü günü, pâdişâh sabah namazını Hırka-i Saadet Dairesinde kılar. Sonra dâirenin temizliği yapılır ve pâdişâh bu hizmete bizzat iştirak ederdi. Pâdişâh şebekeleri silerken diğer vazifeliler de duvar ve pencereleri silerlerdi.
Hırka-i Saadet Dâiresi
Hırka-i Saadet Dâiresi (Has Oda), Topkapı Sarayı'nın en müstesna mekânıdır. Başta Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) hırkası olmak üzere, "Mukaddes Emânetler - Emânât-ı Mübâreke" denilen mübarek eşya asırlar boyunca burada muhafaza edilmiştir.
Bu dâire, Fâtih Sultan Mehmed Han devri yapılarındandır. Yavuz Sultan Selîm Han tarafından Mukaddes Emanetler'e tahsis edilmiş, pek çok tamir ve tadilât görmüştür. Etrafı revaklı ve üstü dört kubbe ile örtülmüş bir binadır.
Hırka-i Şerif Camii (İstanbul - Fâtih) |
Şadırvanlı kubbenin sağındaki kubbenin altı "Arzhâne" adını taşır. Hırka-i Saadet Dâiresi'nin an'anevî ziyaret gününde (15 Ramazan'da) sadrazam ile şâir devlet erkânı ziyaretten evvel burada müsâfir edilirdi. Onun arkasındaki kubbenin altı da asıl Hırka-i Saadet Odası'dır.
Hırka-i Saadet Odası'nın bir san'at bedîası olan sedefli kapısı, Sedefkâr Vâsıf Bey'in eseridir. Eski kapı Sultan İkinci Mahmûd Han zamanından kalma rokoko üslûbunda bir ahşap kapı idi.
Odanın dört penceresi ve duvara gömme üç dolabı vardır. Duvarlar on altıncı asrın en nefis çini panoları ile müzeyyendir. Fakat bu odada göze ilk ilişen, bir köşeyi ve kubbenin altını dolduran som gümüşten yapılmış büyük gümüş şebekedir. Altın yaldızlı kabartma çiçekleri ile bu gümüş şebeke bir cennet köşkü halindedir. On altıncı asırda yapılmış olup başlı başına paha biçilmez bir eserdir. Büyük âlim ve Seyyah Evliya Çelebi'nin babası ve sarayın kuyumcubaşısı Derviş Zıllî Mehmed Efendi'ye Sultan Dördüncü Murad Han tarafından yaptırılmış olan bu şebekenin üzerinde yeşil çuha üstüne ağır sırma işlemeli perdeler vardır. Odanın kapı ve pencere perdeleri de yine yeşil çuha üzerine ağır sırma işlemelidir.
"Mukaddes Emânetler" veya "Emânât-ı Mübâreke" denilen ve her biri hem dinî hâtıralar ve hem de san'at kıymeti bakımından kıymetine paha biçilemeyen hazîne, bu gümüş şebekenin içinde duran çekmece ve sandıklarla duvarlara gömülmüş üç dolabın içinde muhafaza edilmektedir.
Bu eşya, Osmanlılar zamanında en kıymetli kumaşlardan nefîs kılıflara, mahfazalara konmuş, kat kat, kıymetli bohçalara sarılmıştı. Bohçaları ve kılıfları muhafaza eden çekmeceler ve sandıklar da altından veya gümüşten yapılmış ve üzerleri elmaslar, yakutlar, zümrütlerle tezyîn edilmiştir.
Hırka-i Saadet Dairesi'nin korunması, burada bulunan eşyanın muhafazası, bakımı, temizliği ve her türlü hizmetine Has Oda'nın Zülüflü Ağaları yani hasodalılar memur edilmiş idi. Bunlara Hırka-i Saadet hademeleri de denirdi.
Mukaddes Emânetler
Bugün Topkapı Sarayı'nda bulunan Mukaddes Emânetler, Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.), diğer Peygamberlere, Ashâb-ı Kirâm'a ve İslâm büyüklerine âit eşyalardır.
Mukaddes emanet mahfazası |
Hırka-i Saadet
Hırka-i Saadet ya da Hırka-i Şerîf, Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) meşhur Arap Şâiri Ka'b Ibn-i Züheyr'e, Veysel Karânî Hazretleri'ne ve Eyle şehri halkına hediye ettiği mübarek hırkaları için kullanılan bir tabirdir.
Peygamberimiz'in (s.a.v.) Mekkeli Şâir Kâ'b bin Züheyr'e hediye ettiği ve Topkapı Sarayı'nda bulunan hırkaya "Şâmî" yani Hırka-i Saadet, Veysel Karânî Hazretlerine verilen ve İstanbul Fâtih'te aynı isimli semtteki camide muhafaza edilen hırkaya ise "Yemânî" adı verilmiştir. Eyle şehrine hediye edilen Hırka-i Şerîf ise Abbasî halîfelerinin eline geçmişse de Moğol istilası esnasında kaybolmuştur.
Kâ'b bin Züheyr, Asr-ı Saâdet'te yaşamış büyük bir şâirdi. Müşriklerin arasında bulunduğu sırada yaptıklarından pişman olup Müslüman oldu. Tâif seferi yılında Peygamberimiz'e (s.a.v.) iltica etti ve Peygamberimiz'in medhi sânında yazdığı 59 beyitlik bir kasidesini Huzûr-ı Nebevî'de okudu. İslâm edebiyatının bir belagat şaheseri olan bu manzumesinde:
"Peygamberimizin nurundan cihan feyz alır"
mısrasını okurken Peygamberimiz o kadar hoşnut ve memnun oldu ki, hemen sırtından hırkasını çıkararak şâirin omuzlarına attı. Bu meşhur kasîde bundan dolayıdır ki, İslâm edebiyatında "Hırka Kasidesi" mânâsına "Kasîde-i Bürde" ismini aldı. Bu kasîdenin diğer bir adı da "Bânet Sü'âd"dır.
Hırka-i Saadet'in bulunduğu gümüş şebeke (Topkapı Sarayı) |
Peygamberimiz'in (s.a.v.) Yemenli Veysel Karânî Hazretleri'ne gönderilmiş olan diğer bir mukaddes hâtırası İstanbul'a Hicrî 1027 (M. 1628) yılında ailenin reisi Şükrullâh Efendi (Şükrullâh el-Üveysî) adında bir zât tarafından getirilmiştir.
Bu hırkayı İstanbul'a getiren Yemenli Şükrullâh Efendi bu mukaddes hâtırayı İstanbul halkına Akseki Mescidi civarındaki konağında ziyaret ettirirdi. On yedinci asır başlarından on dokuzuncu asır ortalarına kadar bu kibar zâtın evlâd ve ahfadı bu an'aneyi devam ettirdi. Nihayet hicrî 1267 (M. 1851)'de Sultan Abdülmecîd Han bu hırka için bugünkü Hırka-i Şerif Câmii'ni yaptırdı. Camide bulunan bir levhada şunlar yazılıdır:
Ziyaret kılsun ümmetler, ridâi cân behâdır bu
Cenâb-ı Üveys'e ihsân-ı atâ-yı Mustafa'dır bu
Hırka-i Şerîf Câmii'nde bulunan hırkayı, Sultan İkinci Abdülhamîd Han devrinin son yıllarına kadar Valide Sultan'ın ziyarete açması âdettendi.
Hırka-i Saadet Ziyaretleri
Hırka-i Saadet, Osmanlı sarayına intikal ettikten sonra pâdişâhlar tarafından sık sık çeşitli vesilelerle ziyaret edilirdi. Bilhassa Cuma günleri ve mübarek ge
çelerde bu ziyaret ihmal edilmezdi. Seferlerde ve fevkalâde günlerde hükümdar önce Hırka-i Saadet Dairesi'ne gider, burada kıldığı namazdan sonra dua ederdi. Tahta cülus sırasında ise pâdişâh önce buraya gelir iki rekât namaz kılıp, dua eder ve hasodalıların biatlerini kabul ettikten sonra cülus merasimi için dışarı çıkardı.
Ramazân-ı Şerîf ayında ise zaman zaman devlet erkânı ve meşâyih de davet edilerek resmî ziyaretler yapılırdı. Bunlar içinde Ramazân-ı Şerîf ayının on beşinde yapılanı ise muhteşem bir merasim olurdu.
Yavuz Sultan Selim Han zamanında bugünkü Hırka-i Saadet Dairesi'ndeki odada gümüş şebeke içine yerleştirilip muhafaza edilen Hırka-i Saadet, seferde Sancak-ı Şerîf le birlikte pâdişâhın yanında da götürülmüştür.
Hırka-i Saadet saray dışına çıkarıldığı zaman üstü kubbeli, kenarlarından tutup taşımaya elverişli kulpları olan bir sandığa konulur ve çok itinalı bir şekilde götürülürdü.
Hırka-i Saadet Dâiresi Temizliği
Ramazân-ı Şerîf'in on beşinci günü yapılan Hırka-i Saadet ziyaretinden bir gün önce yani ayın on dördünde zamanın pâdişâhı sabah namazı vaktinde yanında hasodalı ağalar olduğu halde Hırka-i Saadet Dairesi'ne gider, burada kılınan sabah namazından sonra temizlik yapılır ve pâdişâh bu hizmete bizzat iştirak ederdi. Hırka-i Saadet, gümüş şebeke içinden çıkarılır başka bir tarafa konulurdu. Dülbend Ağası tarafından altmış kadar yeni süngerle gümüş taslar içinde gülsuyu getirilir, Silâhdâr Ağa bu süngerlerden birkaç tanesini alarak birer birer gülsuyuna batırıp ıslatır ve pâdişâhın eline verir. Pâdişâh şebekeleri silerken diğer vazifeliler de duvar ve pencereleri silerler. Pâdişâhlar bu hizmeti asırlarca hiç aksatmadan devam ettirmişlerdir. Temizlikten sonraki günde ziyaret merasimi yapılırdı.
Hırka-i Saadet Dâiresinin süpürülmesinden sonra toplanan tozların biriktirildiği kuyu |
TOZUNA BİLE HÜRMET
Hırka-i Saadet Dairesi'nin süpürülmesinden sonra tozlar dışarı çıkarılmaz ve bu dairenin önünde bulunan kuyuda biriktirilirdi. Temizlikte kullanılan süngerler ise saray içindeki vazifelilere ikram olarak dağıtılırdı.
Osmanlı pâdişâhları, içinde bu Mukaddes Emânetler'in bulunduğu Hırka-i Saadet Dâiresi'ne karşı o kadar hürmet ve bağlılık göstermişlerdir ki, vefat ettikleri zaman bile nâşları, bu dâirenin kapısı Önünde bulunan bir mermer sed üzerine konularak gasil edilmiş, teçhiz ve tekfinden sonra tabutları da bu seddin üzerine konularak, tezkiyeleri Hırka-i Saadet Dâiresi önünde yapılmıştır. Kabirleri üzerine de, Hırka-i Saadet Dâiresi girişinde bulunan kuyuda, dâirenin temizliğinden sonra biriktirilen tozlar konulurdu.
Yavuz Sultan Selîm Han, Mısır'ı fetihden sonra, bir gün Pîrî Paşa'ya:
"Pîrî lalam! Hazret-i Allah (c.c)'ın izni ile Mısır'ı fetheyledik. Hâdimü'l-Haremeyn-i Şerîfeyn ile muazzez olduk" demişti. Hilâfetin Osmanlılara geçmesinden sonra bütün İslâm âleminde hutbelerde Osmanlı pâdişâhları için "Hâdimü'l-Haremeyn-i Şerîfeyn/Mekke ve Medine’nin hizmetkarı ibaresi okunmuştu.
Ramazân-ı Şerîf'de Yapılan Ziyaret ve Muhteşem Merasim
Osmanlılar zamanında senede bir defa da, Ramazân-ı Şerîf'in on beşinci günü, Hırka-i Saadet Dâıresi ve Mukaddes Emânetler, zamanın pâdişâhı ve bütün saray ve devlet erkânı tarafından kendisine mahsus merasimle ziyaret edilirdi. Bu da asırlar boyunca devam etmiş bir saray an'anesi olmuştur.
Dendân-ı Saadet, Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.)'in Mübarek Dişi |
Gubâr-ı Şerif. Hücre-i Saadetin (Peygamberimiz'in Kabrinin) tamiri esnasında çıkarıldığına dair içinde vesikası vardır (TSM. E. No 21-258) |
Hırka-i Şerîf bir bohça içinde, bohça bir altın çekmece içinde, altın çekmece de yedi bohça içinde, nihayet hey'et-i umûmîyesi bu altın sanduka içinde bulunurdu. Yedi ağır işlemeli kıymetli bohça, üzerleri inci işlemeli kalın şeritlerle sarılmıştı. Şimdi bunlar çözülür, bohçalar açılır, altın çekmece de, altın anahtarı yine kendisinde duran pâdişâh tarafından bizzat açılırdı. Son bohça da çözülür ve mukaddes hırka meydana çıkardı.
Ziyaret, Hırka-i Şerifin sağ omuzu hizasından yakası öpülerek yapılırdı. Yalnız, Hırka-i Şerifin kendisi öpülmez, öpülecek yere bir tülbent konularak o öpülürdü. Bu tülbentlere destimal denirdi. Ziyaret günü birkaç yüz parça tülbent hazır bulundurulurdu. Zîrâ tülbenti öpen ziyaretçi, mukaddes bir hâtıra olarak saklardı. Bu tülbentlerin hususiyeti, üzerine şu kıt'anın güzel bir hat ile yazılmış olmasıydı:
Hırka-i Hazret-i Fahr-i Rasûle
Atlas-ı cerh olamaz pâyendâz
Yüz sürüp zeyline takbil iderek
Kıl sefî-i ümeme arzı niyaz
Peygamber Efendimizin Mührü (TSM. E. No 21-167) |
Peygamberimizin (s.a.v.) Mekkeli Şâir Kâ'b bin Züheyr'e hediye ettiği Hırka-i Saadet |
Devlet erkânı, saray erkânı ve sarayın harem mensupları, Enderûn-u Hü-mâyûn'un bütün Zülüflü Ağaları Hırka i Şerifi bir rütbe sırasına göre ziyaret ederdi. Önce sadrazam sonra şeyhülislâm, vezirler, ulemâ, yeniçeri ağası, defterdar, reisülküttab, çavuşbaşı, tezkireci, mektûbî efendi, sergulam, son olarak teşrifâtî efendi Hırka-i Şerîf'e yüz sürüp öptükten sonra geri çekilip yerlerinde dururlardı. Bu arada sadrazam ve silâhdâr ağa yüz sürülen destimali davetlinin kendisine verirdi. Hırka-i Saâdet'in zarar görmemesi için böyle bir tedbir alınmış hem de öpülen destimaller birer hâtıra olarak kendilerinde kalmıştır. Bu ziyaret devam ettiği müddetçe, pâdişâh, sağında sadrazam ve solunda Kızlar Ağası, altın çekmecenin başında ve ayakta dururdu.
Nahn-ı Saadet (TSM. E. No 21-190) |
Bu ziyarette bir an'ane daha vardı. Son bohçası da çözülüp Hırka-i Şerîf meydana çıkınca, yakasındaki düğme, gümüşten bir tas içinde gül suyuna batırılıp ıslatılır, sonra hırkanın o ıslanmış kısmı anberli bir el mangalında kurutulurdu. İçinde hırka yakası ile düğmenin ıslatılmış olduğu o bir tas gülsuyu da, evvelden hazırlanmış ve içme suyu ile doldurulmuş yüzlerce testiye bir kaçar damla dökülerek dağıtılırdı. Bu testiler de bâzı hatırlı kimselere "Hırka-i Saadet Suyu" adı ile hediye olarak gönderilirdi.
Ömer Faruk YILMAZ
Yedikıta
Sayı 1
Eylül 2008
Sayı 1
Eylül 2008
Kaynaklar
___________________________________________
Hilmi Aydın, Hırka-i Saadet Dâiresi ve Mukaddes Emânetler, İstanbul, 2004.
Zeynep Tarım Ertuğ, "Osmanlı Devlet Teşrifatında Hırka-i Şerîf Ziyareti", Târih Enstitüsü Dergisi, İstanbul 1998, S. 16, s. 37-45.
İsmail H. Baykal, Enderun Mektebi Târihi, İstanbul 1953.
Rene Basset, "Bürde", İA, II, 1986, s. 837-838.
Kasım Kufralı, "Hırka-i Şerif", İA, V/1, 1986, s. 450-452.
Tahsin Öz, Hırka-i Saadet Dairesi ve Emanat-ı Mukaddese, İstanbul 1853.