Kendisi Evli, Metresi Evli.. Bilinmeyen, gerçek Adnan Menderes...
Kendisi Evli, Metresi Evli.. Bilinmeyen, gerçek Adnan Menderes... |
Kendisi Evli, Metresi Evli... Kendinin zaten çocuğu var, metresinin de çocuğu var... Kendi 50, metresi ise 25 yaşında... Metresinden veled-i zina bir çocuk bekliyor ama bu arada İstanbul Emniyet Müdürünün eşini de metres ediniyor, bu adam(!) hiç ama hiç boş durmuyor ve bütün sefil/rezil yaşamına rağmen Müslüman gençliğe kahraman olarak tanıtılıyor: Ali Adnan Menderes...
Can Dündar'dan okuyoruz ve Adnan Menderes'in toplum ahlakını zedeleyecek, genç nesillere kötü örnek olacak bir çok yüz karası kötü hareketini "aşk" ve "sevgi" gibi insani kelimelerle örtmeye çalışmasını kınıyoruz... Menderes'in, metresi Ayhan Aydan'ın hamileliği sırasında yine evli olan İstanbul Emniyet Müdürünün eşi ile de ilişkiye girmesini hiç yorumlamamasını da manidar buluyoruz...
_____
Ayhan Aydan |
Bir dönem Başbakan'ın sevgilisi olmuş Ayhan Aydan, hâlâ onun resmini başucunda saklıyordu. Gerekçesini "Sevgililer Günü"ne yaraşır, sade bir cümleyle açıkladı: "Onu çok sevdim!"
Uçağım İzmir "Adnan Menderes" Havaalanı'na iniyor. Birazdan, havaalanına adını veren Başbakan'ın sevgilisiyle buluşacağım. Ayrılmalarından tam 50 yıl sonra...
1990'da "Demirkırat" belgeselini yaparken aramıştık.
Görüşmek istememişti.
Sonraki yıllar boyunca hem kendisinin, hem Menderes'in akrabalarıyla, yakın arkadaşlarıyla konuştum. Ona dair anıları dinledim.
Adnan Menderes'le aşklarına dair yazılan romanları okudum, sahnelenen oyunları seyrettim.
Yassıada tutanaklarını, gazete haberlerini elden geçirdim.
Gazetecilere yasak kapı
Herkes öykünün bir kısmını biliyordu. Lakin bütün verileri bir araya toplayınca ortaya gerçekten trajik bir aşk hikâyesi çıkıyordu.
Geçen 15 yılda konuya ısrarlı ilgim karşısında birkaç kez telefonla görüşmeye razı olmuştu.
Yüz yüze görüşme ise, nihayet ılık kış güneşinin ısıttığı bugün İzmir'de gerçekleşecekti.
Alsancak'taki deniz manzaralı dairenin kapısını çaldığımda heyecanlıydım.
Bir dönemin tanığıydı içerideki kadın...
Üstelik o dönem kapandıktan sonra kendisi de içine kapanmış, o dönem hakkında konuşmayı, anılarını yazmayı hep reddetmiş, fotoğraf çektirmemiş, evine gazeteci sokmamış, ısrarla susmuş, susmuştu.
Bir ayrıcalığı yaşadığımın farkındaydım.
Rahatsızdı. Geniş, ışıklı salonun kanepesinde uzanmıştı.
Çıkık elmacık kemiklerinin biçimlendirdiği yüz örtüsü yılların yorgunluğunu ele verse de, yarım asır önce opera sahnelerini titreten billur sesi tazeliğini koruyordu.
Evin duvarlarında, 50 yıl önce Başbakan'ı baştan çıkaran o Ava Gardner çehresi gülümsüyordu. Bir de yağlıboya tablolarla son eşinin fotoğrafları...
Sehpalarda biblo filler vardı; başucunda her daim yanında olmuş vefakâr arkadaşları...
Servete boğulmuş bir mazi alameti yoktu ortalıkta; tersine tevazuun işaretleri vardı.
Suskun kahraman
Sırlarını mezara götürmeye yeminli insanlara saygım sonsuzdur.
Asla üstelemem. Mahremiyete girmem.
Ancak "Ayhan Aydan-Adnan Menderes ilişkisi", bir askeri müdahalenin hem de son derece sakil bir şekilde alenileştirdiği bir aşk...
Üstelik kahramanları sustukça dedikodunun pençesine düşmüş, yalan yanlış nakledilmiş, tarihe eksik kaydedilmiş bir ilişki...
Belki de bu görüşmeyi, samimiyetimin inandırıcı bulunması kadar, o yanlışların düzeltilmesi arzusuna da borçluydum.
"Nostaljik bir yolculuk" yaptık Ayhan Aydan'la...
82 yıllık bir ömrü, ilk basamaktan başlayarak adım adım tırmandık.
Sopranoluk günlerinin fotoğraflarına bakarken "Ne güzel günler geçirdik. Ah, gitti gençlik" sızlanması döküldü ağzından...
Bir fotoğrafta, Yassıada'da sevgilisine arkasını, hâkimlere önünü dönmüş bir şekilde "Adnan Menderes'i evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim" derken görünüyordu.
"Herkesin sustuğu dönemde bunları söylerken 'Başıma bir iş gelir' diye korkmadınız mı" dedim.
"Korkmadım" dedi ve ekledi:
"Bir iş gelecekse de Adnan Bey için gelsin dedim. Çünkü onu çok sevdim."
Gözyaşları
O sevgiyi hâlâ muska gibi yüreğinde taşıdığı belliydi.
Menderes'in fotoğrafı hâlâ yatağının başucundaydı.
Ve hâlâ her gün ona "Nur içinde yatsın" diye dualar ediyordu.
Aydın Menderes'in "Ayhan Hanım'ın Yassıada'da Menderes'e olan sevgisine sahip çıkması, kendisini yücelten bir olaydır. Bütün Türk milletiyle birlikte ben de ailem de takdir ettik" sözlerini hatırlatınca gözleri doldu.
"Ağlattınız beni" diyerek mendiline davrandı.
Zaten bu imkânsız aşk, doğduğu günden beri neredeyse sadece gözyaşlarıyla sulanmıştı.
1990'da "Demirkırat" belgeselini yaparken aramıştık.
Görüşmek istememişti.
Sonraki yıllar boyunca hem kendisinin, hem Menderes'in akrabalarıyla, yakın arkadaşlarıyla konuştum. Ona dair anıları dinledim.
Adnan Menderes'le aşklarına dair yazılan romanları okudum, sahnelenen oyunları seyrettim.
Yassıada tutanaklarını, gazete haberlerini elden geçirdim.
Gazetecilere yasak kapı
Herkes öykünün bir kısmını biliyordu. Lakin bütün verileri bir araya toplayınca ortaya gerçekten trajik bir aşk hikâyesi çıkıyordu.
Geçen 15 yılda konuya ısrarlı ilgim karşısında birkaç kez telefonla görüşmeye razı olmuştu.
Yüz yüze görüşme ise, nihayet ılık kış güneşinin ısıttığı bugün İzmir'de gerçekleşecekti.
Alsancak'taki deniz manzaralı dairenin kapısını çaldığımda heyecanlıydım.
Bir dönemin tanığıydı içerideki kadın...
Üstelik o dönem kapandıktan sonra kendisi de içine kapanmış, o dönem hakkında konuşmayı, anılarını yazmayı hep reddetmiş, fotoğraf çektirmemiş, evine gazeteci sokmamış, ısrarla susmuş, susmuştu.
Bir ayrıcalığı yaşadığımın farkındaydım.
Rahatsızdı. Geniş, ışıklı salonun kanepesinde uzanmıştı.
Çıkık elmacık kemiklerinin biçimlendirdiği yüz örtüsü yılların yorgunluğunu ele verse de, yarım asır önce opera sahnelerini titreten billur sesi tazeliğini koruyordu.
Evin duvarlarında, 50 yıl önce Başbakan'ı baştan çıkaran o Ava Gardner çehresi gülümsüyordu. Bir de yağlıboya tablolarla son eşinin fotoğrafları...
Sehpalarda biblo filler vardı; başucunda her daim yanında olmuş vefakâr arkadaşları...
Servete boğulmuş bir mazi alameti yoktu ortalıkta; tersine tevazuun işaretleri vardı.
Suskun kahraman
Sırlarını mezara götürmeye yeminli insanlara saygım sonsuzdur.
Asla üstelemem. Mahremiyete girmem.
Ancak "Ayhan Aydan-Adnan Menderes ilişkisi", bir askeri müdahalenin hem de son derece sakil bir şekilde alenileştirdiği bir aşk...
Üstelik kahramanları sustukça dedikodunun pençesine düşmüş, yalan yanlış nakledilmiş, tarihe eksik kaydedilmiş bir ilişki...
Belki de bu görüşmeyi, samimiyetimin inandırıcı bulunması kadar, o yanlışların düzeltilmesi arzusuna da borçluydum.
"Nostaljik bir yolculuk" yaptık Ayhan Aydan'la...
82 yıllık bir ömrü, ilk basamaktan başlayarak adım adım tırmandık.
Sopranoluk günlerinin fotoğraflarına bakarken "Ne güzel günler geçirdik. Ah, gitti gençlik" sızlanması döküldü ağzından...
Bir fotoğrafta, Yassıada'da sevgilisine arkasını, hâkimlere önünü dönmüş bir şekilde "Adnan Menderes'i evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim" derken görünüyordu.
"Herkesin sustuğu dönemde bunları söylerken 'Başıma bir iş gelir' diye korkmadınız mı" dedim.
"Korkmadım" dedi ve ekledi:
"Bir iş gelecekse de Adnan Bey için gelsin dedim. Çünkü onu çok sevdim."
Gözyaşları
O sevgiyi hâlâ muska gibi yüreğinde taşıdığı belliydi.
Menderes'in fotoğrafı hâlâ yatağının başucundaydı.
Ve hâlâ her gün ona "Nur içinde yatsın" diye dualar ediyordu.
Aydın Menderes'in "Ayhan Hanım'ın Yassıada'da Menderes'e olan sevgisine sahip çıkması, kendisini yücelten bir olaydır. Bütün Türk milletiyle birlikte ben de ailem de takdir ettik" sözlerini hatırlatınca gözleri doldu.
"Ağlattınız beni" diyerek mendiline davrandı.
Zaten bu imkânsız aşk, doğduğu günden beri neredeyse sadece gözyaşlarıyla sulanmıştı.
Adnan Menderes çapkın bir adamdı.
Bu, hem tanıkların, hem belgelerin doğruladığı bir gerçek...
Tempo'da (10 Şubat 2006) bu çapkınlığın devlet kayıtlarına nasıl geçtiğine dair bir haber var.
Daha 1946'da CHP, "DP milletvekiliMenderes "i takibe almış.
Emniyet Müdürlüğü'nün 27.11.1946 tarihli izleme raporu şöyle başlıyor:
"Menderes saat 9.05'te otelden ayrılıp Mukaddes'in oturduğu apartmana girmiştir. Saat 19.00'da iç fenerler söndürülmüştür."
"Mukaddes", Menderes'in 1940'lardaki aşkı...
12 yıl süren bu ilişki Menderes'in Ayhan Aydan'la tanışmasıyla sona ermiş.
Belgeler kanıtlıyor ki, devlet daha 1946'da Menderes'in aşk hayatının peşindeymiş.
İlginçtir, 1960'taMenderes devrildiğinde Ayhan Aydan'la aşkını ortalığa döken de yine aynı devlet olacaktı.
Bu, hem tanıkların, hem belgelerin doğruladığı bir gerçek...
Tempo'da (10 Şubat 2006) bu çapkınlığın devlet kayıtlarına nasıl geçtiğine dair bir haber var.
Daha 1946'da CHP, "DP milletvekili
Emniyet Müdürlüğü'nün 27.11.1946 tarihli izleme raporu şöyle başlıyor:
"
"Mukaddes", Menderes'in 1940'lardaki aşkı...
12 yıl süren bu ilişki Menderes'in Ayhan Aydan'la tanışmasıyla sona ermiş.
Belgeler kanıtlıyor ki, devlet daha 1946'da Menderes'in aşk hayatının peşindeymiş.
İlginçtir, 1960'ta
Barajda tanıştılar
Adnan Menderes, Başbakan olduktan kısa bir süre sonra tanıştı Ayhan Aydan'la...
Tanışma yeri,Ankara 'nın 50'lerdeki sayfiye yeri Çubuk Barajı'ydı.
Barajda Ayhan Aydan'ın akrabası olan Ziraat Bankası Genel Müdürü Mithat Dülge bir davet veriyordu. Başkent'in göz alıcı lirik sopranosu Ayhan Aydan da operadan arkadaşlarıyla oradaydı. Hastalıktan yeni kalkmış, biraz da gönülsüz gelmişti. Eğlenceli masa kahkahalarla çınlarken davete Başbakan Menderes geldi. Genel Müdür, Başbakan'ı karşılarken Ayhan Aydan'ın "Mithat amca!" seslenişiyle operacıların masaya yöneldiler.
Herkes ayağa kalktı.
Başbakan masaya davet edildi.
Menderes davetikabul etti ama baş köşeye değil, gözüne ilişen güzel sopranonun sandalyesine talip oldu.
Aydan bu ilgiyi görünce "Koltuğumda gözünüz var galiba" diye espri yaptı.
Bir süre sonra Aydan'ın ev telefonu çaldı. Telefonu evde bulunan arkadaşı Şadan Candar açtı.
Tanıdık bir ses Ayhan Hanım'ı istedi.
"Kim arıyor" diye sordu Candar...
Telefondaki erkek, adını vermek istemedi.
Aydan, telefona gelince, meçhul arayıcının Başbakan olduğunu anladı. Hayranlık cümlelerinden sonraMenderes , bir süre şehir dışında olacağını, dönüşte aramak istediğini söyledi.
Bu numara geçerli mi?
"Yine bu numara geçerli olacak mı?" diye sordu.
Bu, kibarca, "Boşanacak mısınız?" demekti. Çünkü Aydan, 6 yıldır orkestra şefi Hasan Ferit Alnar'la evliydi. Ancak tedavi gören eşinden ayrılmak üzereydi. Başbakan'a durumu izaheden şu cümleyi söyledi:
"Evet, bu numara her zaman geçerli olacak."
Artık 5 yıl boyunca Başbakan onu Sıhhıye, Sağlık Sokak adresindeki bu numaradan arayacaktı.
Tanışma yeri,
Barajda Ayhan Aydan'ın akrabası olan Ziraat Bankası Genel Müdürü Mithat Dülge bir davet veriyordu. Başkent'in göz alıcı lirik sopranosu Ayhan Aydan da operadan arkadaşlarıyla oradaydı. Hastalıktan yeni kalkmış, biraz da gönülsüz gelmişti. Eğlenceli masa kahkahalarla çınlarken davete Başbakan Menderes geldi. Genel Müdür, Başbakan'ı karşılarken Ayhan Aydan'ın "Mithat amca!" seslenişiyle operacıların masaya yöneldiler.
Herkes ayağa kalktı.
Başbakan masaya davet edildi.
Menderes daveti
Aydan bu ilgiyi görünce "Koltuğumda gözünüz var galiba" diye espri yaptı.
Bir süre sonra Aydan'ın ev telefonu çaldı. Telefonu evde bulunan arkadaşı Şadan Candar açtı.
Tanıdık bir ses Ayhan Hanım'ı istedi.
"Kim arıyor" diye sordu Candar...
Telefondaki erkek, adını vermek istemedi.
Aydan, telefona gelince, meçhul arayıcının Başbakan olduğunu anladı. Hayranlık cümlelerinden sonra
Bu numara geçerli mi?
"Yine bu numara geçerli olacak mı?" diye sordu.
Bu, kibarca, "Boşanacak mısınız?" demekti. Çünkü Aydan, 6 yıldır orkestra şefi Hasan Ferit Alnar'la evliydi. Ancak tedavi gören eşinden ayrılmak üzereydi. Başbakan'a durumu izah
"Evet, bu numara her zaman geçerli olacak."
Artık 5 yıl boyunca Başbakan onu Sıhhıye, Sağlık Sokak adresindeki bu numaradan arayacaktı.
Tanıştıklarında Menderes 50 yaşındaydı; Aydan 25...
Başbakan 20 yıldır evliydi; Aydan 6...
Menderes'in 3 oğlu vardı, Aydan'ın 1...
Aydan bunun bir "imkânsız ilişki" olduğunun farkındaydı. Ancak birkaç şey onu etkiledi: Biri Menderes'in ilk günden son güne dek süren kibarlığı, zarafetiydi.
Başbakan, tanıştıkları haftadan itibaren Sağlık Sokak'taki eve haftanın 2-3 günü çiçek göndermeye başladı. Çiçeklerin ne zaman solacağını takip ettiriyor, hemen tazelerini göndertiyordu. Asıl önemlisi, bu gelenek, ayrılmalarından sonra da sürecekti. Ta ki Başbakan Yassıada'ya düşüp çiçek gönderemez hale gelinceye kadar...
Daha da etkileyici olan, Menderes'in evli bir erkek olarak bu kadar rahat davranabilmesiydi. Başbakan, evi ilk ziyaretine "2" plakalı siyah makam arabasıyla gitmiş ve görüşmeden sonra, adeta dedikodulara meydan okurcasına Aydan'la sokağa çıkıp uzunca bir yürüyüş yapmıştı.
Böyle başladılar.
Yatma vakti evine giderdi
Artık Başbakan, resmi randevusu olmadığı akşamlarda iş çıkışı doğruca sevgilisinin evine gelecek, orada geç vakitlere kadar kalacak, sonra yatma vakti kendi evine gidecekti. Eşi ve çocuklarıyla kahvaltıda birlikte oluyordu.
Sağlık Sokak'taki eve kendisinden başka kim girse kıskanırdı. Bir seferinde Aydan bir gence iş için yardımcı olmaya kalktı diye kıyametleri koparmıştı. Operayı da bırakmasını istiyordu.
Buna karşın Ayhan Aydan da onu eşinden kıskanırdı.
Bir gün eşiyle bir davete katılacak olsa küser, bir süre görüşmezdi.
Belki de bu yüzdenMenderes alyans takmaz, davetlere çoğu kez yalnız giderdi.
Başbakan 20 yıldır evliydi; Aydan 6...
Menderes'in 3 oğlu vardı, Aydan'ın 1...
Aydan bunun bir "imkânsız ilişki" olduğunun farkındaydı. Ancak birkaç şey onu etkiledi: Biri Menderes'in ilk günden son güne dek süren kibarlığı, zarafetiydi.
Başbakan, tanıştıkları haftadan itibaren Sağlık Sokak'taki eve haftanın 2-3 günü çiçek göndermeye başladı. Çiçeklerin ne zaman solacağını takip ettiriyor, hemen tazelerini göndertiyordu. Asıl önemlisi, bu gelenek, ayrılmalarından sonra da sürecekti. Ta ki Başbakan Yassıada'ya düşüp çiçek gönderemez hale gelinceye kadar...
Daha da etkileyici olan, Menderes'in evli bir erkek olarak bu kadar rahat davranabilmesiydi. Başbakan, evi ilk ziyaretine "2" plakalı siyah makam arabasıyla gitmiş ve görüşmeden sonra, adeta dedikodulara meydan okurcasına Aydan'la sokağa çıkıp uzunca bir yürüyüş yapmıştı.
Böyle başladılar.
Yatma vakti evine giderdi
Artık Başbakan, resmi randevusu olmadığı akşamlarda iş çıkışı doğruca sevgilisinin evine gelecek, orada geç vakitlere kadar kalacak, sonra yatma vakti kendi evine gidecekti. Eşi ve çocuklarıyla kahvaltıda birlikte oluyordu.
Sağlık Sokak'taki eve kendisinden başka kim girse kıskanırdı. Bir seferinde Aydan bir gence iş için yardımcı olmaya kalktı diye kıyametleri koparmıştı. Operayı da bırakmasını istiyordu.
Buna karşın Ayhan Aydan da onu eşinden kıskanırdı.
Bir gün eşiyle bir davete katılacak olsa küser, bir süre görüşmezdi.
Belki de bu yüzden
'Menderes o evde huzur bulurdu'
Dr. Mükerrem Sarol, Menderes'in sadece bakanı değil, en yakın arkadaşlarından biriydi.
Bülent Çaplı ile birlikte 1990'da "Demirkırat" belgeselini hazırlarken kendisiyle günler süren bir söyleşi yapmıştık. Orada Ayhan Aydan meselesi de açılmıştı. Ve Sarol, Menderes'in bu aşkta ne bulduğunu en samimi ifadelerle anlatmıştı:
"Adnan Bey çocukken Çine Çayı'nın kenarındaki salkım söğütlerin altına oturur, ağacın çaya sarkan dallarını, hayallerindeki Sarı Ayşe'nin saçlarına benzetirmiş.
Hepimizin gençliğinde romantik bir dönem olmuştur. Ama Adnan Bey 17 yaşında harbe gitmiş, kolejde talebeyken de hiç flört yaşamamıştı. Belki de bu yüzden her türlü imkânın önüne serildiği ileri yaşlarında, ilk gençliğe yaraşan hareketlerde bulunurdu. Tabii bu, onda 40 yaşından sonra futbol oynamak gibi bir tesir yapardı.
Ayhan Hanım'ı hakikaten derin bir aşkla seviyordu. Onda Sarı Ayşe'yi bulmuştu. Bu ilişkide nezahet vardı, hürriyet vardı, sevgi vardı. Seksle, menfaatle, eğlenceyle açıklanamayacak duygular vardı.
Adnan Bey, Ayhan Hanım'la gerçek bir romans yaşamıştır. Birçok kez evine birlikte gitmişizdir. Adnan Bey ona yorgun argın gelir, yüzünü yıkatır, rahat nefes aldırır, bir kadeh rakı verir. Adnan Bey orada, huzur dolu bir sevginin atmosferinde dinlenir. Bu derece ulviyet vardır orada...
Bir kuruş talep etmedi
Buna karşılık Ayhan Hanım, ondan tek kuruşluk bir talepte bulunmamıştır. Başvekilin sevgilisi olarak ne bir arkadaşının ne oğlunun ne kendisinin bir işini, isteğini, şikâyetini götürmemiştir.
Oysa Adnan Bey'in senelik geliri o zaman 1.5 milyondu. Parayı harcayacak yeri yoktu. Yurtdışına, mesela Londra'ya gittiğimizde 'Ayhan Hanım'a bir hediye alalım' diye yalvarırdım, 'Olmaz doktorum, Scotland Yard arkamızdadır. Biz buraya vazife görmeye geldik' derdi.
Bülent Çaplı ile birlikte 1990'da "Demirkırat" belgeselini hazırlarken kendisiyle günler süren bir söyleşi yapmıştık. Orada Ayhan Aydan meselesi de açılmıştı. Ve Sarol, Menderes'in bu aşkta ne bulduğunu en samimi ifadelerle anlatmıştı:
"Adnan Bey çocukken Çine Çayı'nın kenarındaki salkım söğütlerin altına oturur, ağacın çaya sarkan dallarını, hayallerindeki Sarı Ayşe'nin saçlarına benzetirmiş.
Hepimizin gençliğinde romantik bir dönem olmuştur. Ama Adnan Bey 17 yaşında harbe gitmiş, kolejde talebeyken de hiç flört yaşamamıştı. Belki de bu yüzden her türlü imkânın önüne serildiği ileri yaşlarında, ilk gençliğe yaraşan hareketlerde bulunurdu. Tabii bu, onda 40 yaşından sonra futbol oynamak gibi bir tesir yapardı.
Ayhan Hanım'ı hakikaten derin bir aşkla seviyordu. Onda Sarı Ayşe'yi bulmuştu. Bu ilişkide nezahet vardı, hürriyet vardı, sevgi vardı. Seksle, menfaatle, eğlenceyle açıklanamayacak duygular vardı.
Adnan Bey, Ayhan Hanım'la gerçek bir romans yaşamıştır. Birçok kez evine birlikte gitmişizdir. Adnan Bey ona yorgun argın gelir, yüzünü yıkatır, rahat nefes aldırır, bir kadeh rakı verir. Adnan Bey orada, huzur dolu bir sevginin atmosferinde dinlenir. Bu derece ulviyet vardır orada...
Bir kuruş talep etmedi
Buna karşılık Ayhan Hanım, ondan tek kuruşluk bir talepte bulunmamıştır. Başvekilin sevgilisi olarak ne bir arkadaşının ne oğlunun ne kendisinin bir işini, isteğini, şikâyetini götürmemiştir.
Oysa Adnan Bey'in senelik geliri o zaman 1.5 milyondu. Parayı harcayacak yeri yoktu. Yurtdışına, mesela Londra'ya gittiğimizde 'Ayhan Hanım'a bir hediye alalım' diye yalvarırdım, 'Olmaz doktorum, Scotland Yard arkamızdadır. Biz buraya vazife görmeye geldik' derdi.
9 saat yaşadı, cesedi makam aracıyla taşındı. Gizlice gömüldü!
Menderes'in bebeği bu mezarda yatıyor
Ayhan Aydan'ın Başbakan'dan olan bebeği doğumdan 9 saat sonra öldü. Aydan'ın 'dünya'sı, Cebeci'de kuytuda bir mezar, dosyada bir rakam, bir sahte isim olarak kaldıBaşbakan Menderes ve Ayhan Aydan, tanışmalarının ikinci yıldönümünü Ankara'da Marmara Köşkü'nün terasında kutladılar. Şampanyayı bizzat
"Güzel, ama bu gerdanda güzel..."
Siyasetteki gibi, özel hayatında da iktidar, adeta gözünü karartmıştı. Bu ilişkiyi doludizgin yaşarken hiçbir şeyden çekinmiyordu.
Ayhan Aydan'ın kardeşi Adnan, yasak aşkın sürmesine karşıydı.
İlişki, Cumhurbaşkanı Bayar'ın kulağına da gitmiş, o da "Muhalefetin kulağına gider" diye bu ilişkinin bitmesini istemişti.
Zaten bunca bilinen bir ilişkinin hâlâ açığa çıkmaması şaşılacak şeydi. Nihayet muhalefet bu "önemli koz"u keşfetti.
Ulus'un başyazarı CHP'li Nihat Erim, gazetedekilerden Menderes'i sevgilisinin evine girerken fotoğraflamalarını istedi.
Ulus muhabiri Cüneyt Arcayürek, foto muhabiri Hüseyin Ezer'le Sağlık Sokağı'na üs kurdu. Evin karşısındaki Sağlık Bakanlığı'nın duvarında 2 günlük bekleyiş hüsranla sonuçlandı. Başbakan gelmedi.
Bunun üzerine, aynı zamanda Yeni Sabah'a çalışan Ezer, daha kolay bir yol buldu. Ayhan Aydan'dan "opera konuşmak üzere" randevu istedi. Eve girdi. Ev sahibesi, kahve yapmak için mutfağa gittiğinde büfedeki çerçevede duran
Fotoğrafın üstünde Başbakan'ın el yazısıyla şu not vardı:
"Severek ve en iyi temennilerimle... Ayhancığıma..."
İnönü devrede
Aranan koz bulunmuştu. Erim hemen bu fotoğrafı el ilanı halinde Anadolu'ya dağıtmayı düşündü.
Gazeteci Emin Karakuş, haberi Ayhan'ın arkadaşı Sevim Apaydın'a fısıldadı. Aydan hemen Başbakan'ı haberdar etti.
"Ahlaksızlık bu" diye bağırdı, "Özel hayata girmek neymiş, göstereceğim onlaraÖ"
Ancak ondan önce İnönü gösterdi onlara...
Erim'in planını duyunca bunun mahremiyete saygısızlık olacağını söyledi. "Bu bahsi gömün, bir daha da açmayın" diye tembihledi.
Yeni bir kadın
Ayhan Aydan çocuk istiyordu; hem de delice... 1952 ve 1953'te iki kez Başbakan'dan hamile kalmış, iki hamilelik de düşükle sonuçlanmıştı. İkisinde de Aydan'a, Başbakan'ın yakın dostu, bakanı, jinekolog Dr. Mükerrem Sarol müdahale etmişti.
1954 kışında yeniden hamile kaldı. Bu kez mutlaka doğurmak istiyordu. Yakın bir arkadaşının deyimiyle "en büyük hatası bu oldu".
Başbakan durumdan haberdar olduğunda çok geçti. Cenin, artık alınamayacak kadar büyümüştü. Müdahale hayati tehlike doğurabilirdi.
Aydan, evine çekildi. O günden sonra sadece, karnındaki "Dünyam" adını verdiği bebekle ilgilendi. Hamile halini sevgilisi görsün istemedi. O dönem görüşmeyi kestiler.
Ve Başbakan, o ara İstanbul'da kendisine yeni bir sevgili buldu.
Yeni sevgili, İstanbul Emniyet Müdürü'nün eşi Suzan Sözen'di.
"Dünyam" karardı
Aydan, bebeği İsviçre'de doğurmak istiyordu.
Bebek, 18 Haziran akşamı, 8 aylıkken geldi. Sancılar başladığında Aydan evde arkadaşlarıyla bezik oynuyordu. Hemen doktor çağırdılar. Evdekiler el ve ayaklarından tuttu, Dr. Alaattin Orhon, müdahaleyi yaptı. Ancak bebek tersti. Müdahale sırasında kolu kırıldı. Üstelik boynuna ve ayaklarına kordonlar sarılmıştı.
Menderes'i aradılar. İstanbul'daydı.
Bebek acı çekiyordu. 9 saat uğraştılar. Yaşatamadılar.
Sabaha karşı 3'te Aydan'ın "dünya"sı karardı. Sevdiği adamdan sonra, ondan olma bebeğini de kaybetmişti.
19 Haziran 1955 sabahı Zeynep Kamil'in Başhekimi Dr. Fahri Atabey geldi. Başbakan'ın şoförü Hayri'yle birlikte bebeği aldılar. Makam arabasına koydular. Cebeci Asri Mezarlığı'na götürdüler.
Ölüm kütüğüne "Fevzi oğlu Ahmet Aydan" olarak kaydedildi.
"Doğduğu gün", "öldüğü gün" ve "gömüldüğü gün" aynıydı:
19 Haziran 1955.
Adresi: Yenişehir, Olgunlar Sokak, 17/5-Ankara
Ölüm Sebebi: Kalp yetmezliği...
560 ada, 688 parsel...
Dosyada "ada parsel" numarasının yanındaki çarpı işareti bebeğin "meccanen" yani bedava gömüldüğünü gösteriyordu.
Bu, "kimsesiz"lik alametiydi.
O yüzden 1970'lerde üstüne başka bir kimsesiz gömüldü.
1984'te de mezar yeri Sultan Yıldırımoğlu'na tahsis edildi.
"Dünyam" hâlâ Cebeci mezarlığının en ücra köşesinde, yarım asır önceki bir aşkın ölü meyvesi olarak yatıyor.
YASAK AŞK YASSIADA'DA
Mahkemede yiğit bir kadın
Ayhan Aydan, Menderes'in ve bebeğinin ardından 1957'de de büyükannesini kaybedince 6 aylığına Hamburg'a gitti.
Gitmeden Menderes'e bir mektup yazıp bu ayrılık için "Belki geç bile oldu" dedi.
Bir daha hiç baş başa görüşemediler.
Ama hep telefonlaştılar.
27 Mayıs sabahı ihtilal haberiyle uyanan Aydan hemen Menderes'i aradı. Başbakan Eskişehir'deydi. Endişeli bir ses tonuyla, "Yarım saate kadar çıkıyoruz" dedi.
Bu, son konuşmalarıydı.
Zina için fetva
27 Mayıs yönetimi devrik Başbakan'ı Yassıada'ya hapsettikten sonra peş peşe siyasi davalar açtı. Ancak kamuoyu önünde, itibarını yok edecek bir davaya ihtiyaç vardı.
O zaman Ayhan Aydan akla geldi.
Askerler önce Menderes'i, kendi tabanını oluşturan müminlerin gözünden düşürmek için "zina" davası açmayı düşündüler.
İstanbul Müftüsü'nden bu konuda fetva istediler.
Müftü Ömer Nasuhi Bilmen, "Zina en büyük günahtır. Cezası, recmdir" ("taşlanarak öldürülmektir") fetvasını verdi.
Lakin zina suçlaması için eşi Berin Menderes'in şikâyetçi olması gerekiyordu. Böyle bir şikâyet yoktu. Askerler bu kez de Ayhan Aydan'ın ölen bebeğini gündeme getirdiler.
Gayri meşru doğan bu çocuğun doğum sırasında eceliyle ölmediği, Menderes'in azmettirmesiyle Dr. Fahri Atabey tarafından öldürüldüğü iddiasını ortaya attılar.
Hukukçulardan oluşan Yüksek Soruşturma Genel Kurulu 5 yıl önce ölmüş bir bebeğin ölüm nedenini ispatlamanın tıbben imkânsız olduğunu söyleyerek dava açılmasına oybirliğiyle karşı çıktı.
Ama Milli Birlik Komitesi zorlayınca meşhur "Bebek Davası" açıldı.
Davada Menderes ve Dr. Atabey hakkında 5-10 yıl hapis cezası isteniyordu. Kanıt bulmak için 5 yıl önce ölen bebeğin mezarını açtılar, kemikleri çıkarıp muayene ettiler.
Ön soruşturmadaMenderes , -basının tabiriyle- "Ayhan Aydan'la metres hayatı yaşadığını ve çocukları olduğunu itiraf etti."
Kasadaki kadın külotu
Duruşma, Devlet Başkanı Cemal Gürsel'in gizli celse talebine rağmen "ibret için" açık yapıldı.
Devrik Başbakan'ı aşağılamak için her şey hazırlanmıştı. O kadar ki, bir ara Savcı, Başbakanlık kasasında bulunduğunu öne sürdüğü bir zarfı çıkardı.
Üzerinde "Tarihi vesikalar" yazan zarfın içinden bazı çıplak kadın fotoğraflarıyla beyaz bir kadın külotu çıkardı. Menderes'e ve kameralara doğru sallayıp "Bu külotu kim giymiş, kim unutmuş acaba Başbakanlık'ta?" diye sordu.
Amaç, külotu Menderes'in eline verip fotoğrafını çekmekti. Bu skandal Başbakan'ın avukatı Burhan Apaydın'ın devreye girmesiyle önlendi.
Asıl tanık
İş kötüye gidiyordu. Duruşmada 18 tanık dinlendi. Şimdi sıra "asıl tanık"taydı. Onun konuşması Menderes'i ya mahkûm ya beraat ettirecekti.
Ve o, bej döpiyesiyle mahkeme dışında Milliyet'ten, "Bebek davası" haberlerini okuyordu.
Geldi, tanık kürsüsüne geçti ve sessizliğe bürünen salonda şunları söyledi:
"Adnan Menderes'i 1951'de tanıdım. Evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu başaramadım. Hasta bünyem müsaade etmedi. Çocuğum 8 aylık doğdu ve öldü. Hangi vicdansız ana, üzerine titrediği bebeğinin ölmesine razı olabilir?"
Bu soru, duruşmayı bitirdi.
Devrik Başbakan'ın yiğit sevdalısının, kaybettiği sevgilisine ve bebeğine sahip çıkması hem mahkemeyi hem kamuoyunu etkilemişti.
Açılan onca dava içinde Menderes'in beraat ettiği tek dava "Bebek Davası" olacaktı.
Gitmeden Menderes'e bir mektup yazıp bu ayrılık için "Belki geç bile oldu" dedi.
Bir daha hiç baş başa görüşemediler.
Ama hep telefonlaştılar.
27 Mayıs sabahı ihtilal haberiyle uyanan Aydan hemen Menderes'i aradı. Başbakan Eskişehir'deydi. Endişeli bir ses tonuyla, "Yarım saate kadar çıkıyoruz" dedi.
Bu, son konuşmalarıydı.
Zina için fetva
27 Mayıs yönetimi devrik Başbakan'ı Yassıada'ya hapsettikten sonra peş peşe siyasi davalar açtı. Ancak kamuoyu önünde, itibarını yok edecek bir davaya ihtiyaç vardı.
O zaman Ayhan Aydan akla geldi.
Askerler önce Menderes'i, kendi tabanını oluşturan müminlerin gözünden düşürmek için "zina" davası açmayı düşündüler.
İstanbul Müftüsü'nden bu konuda fetva istediler.
Müftü Ömer Nasuhi Bilmen, "Zina en büyük günahtır. Cezası, recmdir" ("taşlanarak öldürülmektir") fetvasını verdi.
Lakin zina suçlaması için eşi Berin Menderes'in şikâyetçi olması gerekiyordu. Böyle bir şikâyet yoktu. Askerler bu kez de Ayhan Aydan'ın ölen bebeğini gündeme getirdiler.
Gayri meşru doğan bu çocuğun doğum sırasında eceliyle ölmediği, Menderes'in azmettirmesiyle Dr. Fahri Atabey tarafından öldürüldüğü iddiasını ortaya attılar.
Hukukçulardan oluşan Yüksek Soruşturma Genel Kurulu 5 yıl önce ölmüş bir bebeğin ölüm nedenini ispatlamanın tıbben imkânsız olduğunu söyleyerek dava açılmasına oybirliğiyle karşı çıktı.
Ama Milli Birlik Komitesi zorlayınca meşhur "Bebek Davası" açıldı.
Davada Menderes ve Dr. Atabey hakkında 5-10 yıl hapis cezası isteniyordu. Kanıt bulmak için 5 yıl önce ölen bebeğin mezarını açtılar, kemikleri çıkarıp muayene ettiler.
Ön soruşturmada
Kasadaki kadın külotu
Duruşma, Devlet Başkanı Cemal Gürsel'in gizli celse talebine rağmen "ibret için" açık yapıldı.
Devrik Başbakan'ı aşağılamak için her şey hazırlanmıştı. O kadar ki, bir ara Savcı, Başbakanlık kasasında bulunduğunu öne sürdüğü bir zarfı çıkardı.
Üzerinde "Tarihi vesikalar" yazan zarfın içinden bazı çıplak kadın fotoğraflarıyla beyaz bir kadın külotu çıkardı. Menderes'e ve kameralara doğru sallayıp "Bu külotu kim giymiş, kim unutmuş acaba Başbakanlık'ta?" diye sordu.
Amaç, külotu Menderes'in eline verip fotoğrafını çekmekti. Bu skandal Başbakan'ın avukatı Burhan Apaydın'ın devreye girmesiyle önlendi.
Asıl tanık
İş kötüye gidiyordu. Duruşmada 18 tanık dinlendi. Şimdi sıra "asıl tanık"taydı. Onun konuşması Menderes'i ya mahkûm ya beraat ettirecekti.
Ve o, bej döpiyesiyle mahkeme dışında Milliyet'ten, "Bebek davası" haberlerini okuyordu.
Geldi, tanık kürsüsüne geçti ve sessizliğe bürünen salonda şunları söyledi:
"Adnan Menderes'i 1951'de tanıdım. Evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu başaramadım. Hasta bünyem müsaade etmedi. Çocuğum 8 aylık doğdu ve öldü. Hangi vicdansız ana, üzerine titrediği bebeğinin ölmesine razı olabilir?"
Bu soru, duruşmayı bitirdi.
Devrik Başbakan'ın yiğit sevdalısının, kaybettiği sevgilisine ve bebeğine sahip çıkması hem mahkemeyi hem kamuoyunu etkilemişti.
Açılan onca dava içinde Menderes'in beraat ettiği tek dava "Bebek Davası" olacaktı.
Sonra ne oldu?
Başbakan'ın aldığı Kalender'deki evde oturmak kısmet olmamıştı. Gelirlerine el konmuş, hesabı dondurulmuştu.
Adnan Menderes'in hediye ettiği, üzeri "A" ve "M" harfi işli kolye ve bilezikleri Çeşme'deki yazlığına götürmüş, onun dışında kalan bazı mücevherlerle iki Hereke halısını satmış, ayakta kalmaya çalışmıştı.
Bütün bu mücadele sırasında hatıraları için bir servet teklif
Menderes'in idamından sonra acıların en büyüğünü yaşadığını sanıyordu.
Oysa daha büyüğü vardı:
1963'te 15 yaşındaki oğlu Aydan'ı Londra'da, akıl almaz bir ev kazasında kaybetti.
Haberi aldığında kendini camdan atıp ölmek istedi. Cenazede bilekleri sargılıydı, ayakta zor duruyordu.
Ölen oğlunun babası Hasan Ferit Alnar da vefat edince 1970'lerin sonunda hayatının bütün erkeklerini elinden alan Ankara'dan taşındı.
İzmir'e yerleşti.
1982'de yeniden evlenip yeni bir hayata başlamaya çalıştı. Ancak yeni eşi İzmirli işadamı Sadun Barış da 1995'te 56 yaşında kanserden öldü. Aydan yeniden yalnızlığa gömüldü.
Şimdi 82 yaşında İzmir'de, çoğu acı, azı tatlı anıları ve yakın arkadaşlarıyla yaşıyor.
Can Dündar
14.02.2006
http://www.candundar.com.tr/_v3/index.php#!%23Did=2891
____________
"ADNAN MENDERES GELİNCE KOCAM GİDERDİ."
Başbakan Adnan Menderes, Ankara'dan İstanbul'a geldiğinde, resmi Cadillac otomobiliyle, Suzan Sözen ile dönemin İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde görevli Ferit Avni Sözen'in Teşvikiye'deki Teşvikiye Caddesİ'nde bulunan Belveder Apartmanının birinci katındaki evi önünde gidip duruyordu.
Başbakan Adnan Menderes'in resmi makam aracı olan Cadillac otomobiliyle Maçka'daki Belveder Palas adlı apartmanın önünde durduğu zaman Ferit Avni Sözen evden ayrılıyor, Başbakan Adnan Menderes eve giriyor ve Suzan ile ilişkiye giriyordu.
Bunun nedeni sonra ortaya çıktı.
1957 yılında, Ferit Avni Sözen'in tayini görev yeri olarak İstanbul'dan Gümüşhane'ye çıkmıştı.
_______________
ADNAN MENDERES gönül adamı mı? Uçkur adamı mı? Üstün ahlaklı örnek bir kahraman ve siyasi deha mı? Gayr-i islami hatta gayr-i insani yaşamış biri mi?
Suzan Sözen ile olan ilişki: Suzan Sözen, İstanbul emniyet müdürünün eşiydi. Menderes'in Suzan hanımla olan ilişkisi, Suzan Hanımın polis okulunda hoca olan eşinin Gümüşhane'ye çıkan tayinini durdurmak için çaba harcarken başbakana kadar ulaşmasıyla başlar.
Suzan hanım dillere destan güzelliğiyle, Gümüşhane'ye tayini çıkan eşini, İstanbul'a emniyet müdürü yaptırmayı başarır. Yıl 1958-59. İşte bu nokta Adnan Beyin bir aşk adamı olup olmadığı sorusunun yanıtının iyice netleştiği noktadır. Bir başbakan düşünün ki, bir emniyet görevlisinin karısıyla ilişki kuruyor ve o adamı da İstanbul gibi en büyük kente emniyet müdürü yapıyor. Ve en acısı da şu ki, o emniyet müdürü, başbakanın, karısı ile olan ilişkisine göz yumuyor.
Toparlarsak: 1955'li yılların sonu itibarıyla Adnan Bey için, yaşadığı aşk hayatı aslında aşk sözcüğünü pek de kapsamıyor. Suzan Sözen dışında, Türkiye üçüncü güzeli, Sevim Çağlayan ile olan ilişkisi, 1954 seçimlerinden sonra, o dönemin sosyetik randevu evi işletmecisi Lüks Nermin'in Adnan Beye taşıdığı onlarca güzel kadınla Adnan Bey'in otel odaları şenleniyor...
Bütün bunların ışığı altında, Adnan Beyin bir gönül adamı mı yoksa bir uçkur adamı mı olduğuna kararı sizler veriniz...
_________________