Header Ads

Che Guavera'nın karanlık ve gerçek yüzü

che guavera, Komünizm, sosyalizm, ABD Amerika Birleşik Devletleri, tarih, Yakın Tarih, İdeolojiler, siyonizm, masonluk, gizli yahudiler, derin devlet, Katliamlar, kimdir,


Che mitinin ardında karanlık gerçekler yatıyor. Hayatını yakından inceleyenler, onun aslında romantik bir devrimciden çok, vahşi bir zalim olduğunu anlatıyor.

Bolivya'daki dağ kasabası Vallegrande'de, çamur ve tozla kaplı küçük bir havalimanı var. Bundan yedi yıl önce Arjantinli ve Kübalı bilim adamları elleri olmayan bir iskeleti arıyorlardı. Birkaç gün içinde, onu altı iskeletle birlikte buldular.

Ernesto Che Guevara'nın cesedi, Bolivya ordusu askerleri tarafından öldürüldükten sonra elleri kesilmiş olarak, ölümünden tam 30 yıl sonra bulundu ve devrime katıldığı evine, Küba'ya götürüldü. Guevara'nın ebedi ikametgahı Santa Clara'da bir mozole oldu.

Guevara'nın ölümünü takip eden yıllarda, "Che yaşıyor" sloganı, Paris'te, Prag'da, Berkeley ve Belfast'ta yankılandı durdu. 1968 hareketinde bu slogan; kapitalizme, soğuk savaşa, muhafazakarlığa ve militarizme karşı genç ve özgür dünyayı temsil ediyordu. Bu slogan, kısacık yaşamı Bolivya dağlarında sona eren Che Guevara'nın romantik yüzüyle sembolize edilmişti.

Yazar ve gazeteci Christopher Hitchens, "Bir anlamda 1968, aslında 1967'de Che'nin ölümüyle başladı" diyor. Kendini mahcup, düzgün ve dürüst bir Marksist olarak tanımlayan Hitchens, Che'nin ölümünün yarattığı duyguları şöyle anlatıyor: "Ölümü, ben ve benim gibi sayısız insan için çok şey ifade ediyordu. Bizim gibi burjuva romantikler için davasının peşinde koşan ve fikirleri yüzünden ölen bir rol modeldi."

Yaklaşık 40 yıl boyunca Che, Alice Harikalar Diyarı kadar hayal olan romantik devrimci idealizmi ateşledi. Che'nin korkusuz yüzü hala birçok duvarı süslese de, o artık eski örgüt flamaları kadar başka bir döneme ait. Che'nin anısı, sadece Meksika'daki Zapatista hareketinde ve gerilla lideri 60'lı yıllarda Che tarafından eğitilen Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde yaşıyor.

Küba'da ise, Guevara, yaptıkları ve yapabilecekleriyle yarı aziz konumunda. Ölümünden bu yana geçen sürede Che figürü, Çin yapımı fincanlardan blue jean'lere, bitkisel çaylardan kutu biralara kadar her şeyin üzerinde kullanıldı. Hatta "Che daha beyaz yıkar" sloganlı bir sabun tozu bile vardı. Bugün Che yaşıyor! Ama kendisinin ve devrimcilerinin kabuslarında bile göremeyeceği şekilde: Che evrensel bir marka oldu.

Che'nin ünlü bereli ve kızıl yıldızlı fotoğrafını çeken Alberto Korda, fotoğrafı Smirnoff votkanın üzerinde kullanan bir İngiliz reklam şirketini dava ederek manevi bir zafer kazandı. Fakat gidişat durdurulamazdı ve sonunda Madonna, "American Life" single'ının kapağında Che gibi giyinmiş olarak poz verdi. "Companero: Che Guevara'nın Yaşamı ve Ölümü" kitabının yazarı Jorge Castenada, Che'nin yaşamının anlamının içini boşalttıklarını belirtiyor ve şunları söylüyor: "Sol ne düşünürse düşünsün, Che uzun süre önce ideolojik ve siyasi figür olmaktan vazgeçmişti." Hitchens da, Che'nin ölümsüzlüğünü, nasıl yaşadığına değil, nasıl öldüğüne bağlıyor: "O devrimci geleneğe değil, romantik geleneğe ait. Romantik bir ikon olması için birinin genç ve umutsuz bir şekilde ölmesi gerekir. Che bu iki kritere de uyuyor. Che'yi kahraman olarak düşünenler, Marks'ın değil, Byron'un kriterlerine göre hareket ediyorlar."


Che'nin romantik kahraman miti, Motosiklet Günlükleri (The Motorcycle Diaries) filmi ile yeni bir aşamaya geçti. Film, Ernesto Guevara'nın arkadaşı Alberto Granada ile yaptığı Latin Amerika gezisi günlüklerini topladığı kitaptan uyarlanmış. Filmin yönetmeni 'Merkez İstasyonu' filmini yöneten ve 'City of God' filminin de prodüktörü olan Walter Salles. Başrol oyuncusu, Amores Perros ve Almadovar'ın Bad Education filminde oynayan Gael García Bernal sayesinde genç kuşak, Che'yi güneşte yanmış, karmaşık, sevimli bir serseri olarak tanıyacak. Filmin prodüktörü Paul Webster'a göre film, efsane Che olmadan önceki genç idealist Ernesto Guevara'yı anlatıyor. Acaba, Webster, Fidel Castro ile ilgili bir filmi finanse etmek için bu kadar hevesli olur muydu? Hayır. Che genç ve yakışıklıydı ve sonra da görüldüğü gibi bir mit olmuştu. Paul Newman'ın dediği gibi, "Kahverengi gözlü doğsaydım film yıldızı olmazdım." Che de bu kadar yakışıklı doğmasaydı, efsanevi devrimci olamayacaktı.

Bu arada, yolda Che Guevara'yla ilgili en az iki film daha var. Biri Steven Sodebergh'in çekeceği ve başrolü büyük ihtimalle Benicio del Toro'nun oynayacağı bir film, diğeri ise yıllar önce Evita'da Che'yi oynayan Antonio Banderas'lı bir film olacak. Hollywood daha önce de Malcom X'le, İrlandalı Michael Collins'le ve Zapata ile romantik devrimciler üzerine filmler çekmişti. Son olarak da Oliver Stone, Fidel Castro üzerine bir belgesel hazırlamış, fakat Castro gemi kaçıran üç Kübalı'yı idam edip 78 muhalifini de 28 yıl hapse mahkum edince, filmin piyasaya çıkışı durdurulmuştu.

Salles'ten farklı olarak Soderbergh, Che'nin devrimci yaşamındaki çarpıklıklara eğilmek zorunda. Aksi halde, seyirciye anti-Amerikan söylemleri olan komünist bir savaşçıyı sunmak, 11 Eylül'den sonra zor.

Bir moda fotoğrafçısı olan Korda, 5 Mart 1960'ta Havana'daki bir balkonda Castro'nun yanında ayakta dururken Che'yi çektiğinde, Che evrensel bir poster çocuğuna dönüştü. Jon Lee Anderson, "Che Guevara: Devrimci Bir Yaşam" isimli kitabında bu anı şöyle anlatıyor: "Korda, Che'nin yüzüne odaklanmıştı. Bu affedilmez bir şeydi. Deklanşöre bastı ve fotoğraf birçok kolejlinin yatak odasını süsleyen bir postere dönüştü. Che, devrimci bir ikon olarak duruyordu: Gözleri geleceğe kilitlenmiş, duruşu ve erkeksi gülümsemesiyle sosyal adaletsizliği hor gören bir adam."

1970 yılında tişörtlerde, çantalarda, kartpostallarda yer alan fotoğraf, 20. yüzyılın en büyük ikonlarından biri haline geldi. Aynı fotoğraf, Andy Warhol tarafından Marilyn Monroe ve James Dean’inkiyle birlikte ipek üzerine işlendi. Böylece şiddetli devrim sembolünün 60’ların serin duruşlu imajına dönüşme işlemi tamamlandı ve Che, sonsuza kadar Lenin'den çok Lennon oldu.

Amerikalı yazar Lawrence Osborne , fotoğrafın zamanlamasının çok doğru olduğunu belirttikten sonra New York Observer'daki yazısını şöyle devam ettiriyor: "Che bir rock star kadar devrimciydi. Bir moda fotoğrafçısı olan Korda, bunu içgüdüsel olarak keşfetmişti. Ondan önce, sadece Naziler siyasi güç ve cinsel karizmanın gücünü keşfetmiş ve bunu kullanmıştı. Komünistler asla bunu yapmadı. Ardından Küba devrimi ve sakallı, uzun saçlı tipler geldi. Bunlar Che'nin avucunun içindeydi. Bilmediği, bu görüntünün gerçekte onu ne kadar yansıttığıydı."

Che lakabını sonradan, herkese "Che (dost)" diye hitap ettiği için alan Ernesto Guevara, 1928'de aristokrat ama radikal bir ailenin oğlu olarak Arjantin Rosaria'da doğdu. Beş çocuğun en büyüğüydü. Astım hastalığı, ölene kadar peşini bırakmadı. Che, annesi Celia'nın ısrarıyla Buenos Aires'te tıp okudu ve ünlü motosiklet turunu yaptı. Motosiklet günlüklerinde çevresinde gördüğü yoksulluğu, "proletaryanın dünyanın her yerindeki temsili" olarak tanımladı ve kitabın sonunda öfkesi nefrete dönüştü.

1954'te CIA destekli bir darbeyle Guatemala'da sosyalist hükümetin yıkılışına tanık oldu. Ardından, sürgündeki Fidel Castro'yla tanıştığı Meksika'ya gitti. Kübalı diktatör Fulgencio Batista'ya karşı bir devrim planlayan Castro'nun ekibine doktor olarak ve gerillaları eğitmek üzere katıldı. Che, bu arada ilk eşi Hilda Gadea ile de evlendi. Che, Castro ve 80 kişiyle birlikte Küba'ya gittiğinde, kızları Hildita bir yaşındaydı. Felaketlerle başlayan devrim hareketi, köylülerin desteğiyle ilerledi. 1958'de Sierra Maestra dağlarında, birkaç yüz kişiden oluşan devrimci ordusu, Batista'nın 10 bin adamını yendi ve imkansız macera gerçek bir devrime dönüştü. 1959'da Havana'yı ele geçirirdiler. Bu arada Che, ikinci karısı olacak 24 yaşındaki Aleida March'a tutuldu. Aslında anti-komünist bir gruptan olan Aleida ve Che'nin birbirlerine aşık olmaları imkansızdı; ama, Jon Lee Anderson'un da yazdığı gibi, "Konu çekici kadınlara geldiğinde, Che, siyasi felsefesini askıya alıyordu." Doğrusu, siyasi felsefesinde de çelişkiler vardı. Che iyi bir liderdi; ama, aynı zamanda çok da sertti. Onun emriyle birçok köylü, itaatsizlik yüzünden idam edilmişti.

İngiliz tarihçi Andrew Sinclair, gerilla savaşında Che'nin, karakterindeki zalim yönü keşfettiğini yazıyor: "Ona göre, amaç için kan akıtmak mubahtı. İki yılda La Cabana'da yüzlerce Batista partizanının ölüm emrini verdi. Daha sonra da, Domuzlar Körfezi'nin anti-komünist sürgünler tarafından işgali sırasında, sağ kalan herkes öldürüldü."



Devrimin hemen ardından Che, Merkez Bankası Başkanı oldu. Yüzü, iki pesoluk paraların üzerindeydi. Fotoğrafçı Rene Burri, Castro kabinesinin oluşumunu şöyle anlatıyor: "Castro'nun yardımcılarından biri 'Aranızda ekonomist var mı?' diye sordu. Che elini kaldırdı. Herkes şaşırmıştı. Che soruyu yanlış anlamıştı. 'Aranızda komünist var mı?' diye sorulduğunu sanmıştı."

Che uzun süre bu görevde kalmadı. Onu devrimin gezgini haline getirecek Sanayi Bakanlığını üslendi. 1962'deki füze krizinde Che, Castro ve Krushchev'den bile katıydı. Hitchens, o dönemi, "Duyduğum kadarıyla füzelerin ateşlenmesinden yanaydı. Bana göre, bu büyük bir çelişki. Aynı zamanda hem dünyayı özgür kılmak isteyen bir devrimci ve hem de düğmeye basmak isteyen biri olamazsınız" diye anlatıyor.


Rene Burri, Küba füze krizinden birkaç ay sonra, Che'yi Havana'da fotoğrafladı. Che, Look Dergisi'nden Amerikalı bir kadın muhabirle röportaj yapıyordu. Burri o günle ilgili ilginç şeyler anlatıyor: "Üç saat boyunca o küçük ofisinde onunla birlikteydim. Röportaj komünizmle kapitalizm arasındaki horoz dövüşü gibiydi. Odada kafesine kapatılmış bir kaplan gibi dönüp duruyordu. Birden bana baktı ve durdu: 'Sen Magnum'dandın değil mi? Arkadaşın Andy'yi yakalarsam boğazını keseceğim' dedi ve parmağını boğazının üstüne götürdü." Andy dediği, Che ile Sierra Maestra'ya giden ve daha sonra tüm bilgileri Amerikan istihbaratına veren bir başka Magnum fotoğrafçısı Andrew St. George'du.

Burri, "Che o gün çok kızgındı. Belki bir şovmendi ama politikadan uzaklaştığı anda bir asker ve katile dönüştüğünü biliyorum" diyor. 1965'te Burri haklı çıktı ve Che, Küba'daki görevlerinden istifa ederek Afrika ve Latin Amerika'daki devrimci hareketlere yardım etmek için adayı terk etti.

"Che'nin tüm romantizmi ve kahraman duruşunun ardında vahşi bir taraf vardı ve Castro bunu çok önceden görmüştü. Devrimi büyük bir macera gibi görüyor ve pratik gerçeklerden, siyasi sorumluluklardan kaçıyordu. Çalışan kesime ve köylülere karşı, bir türlü aşamadığı Kastilyalı İspanyol üst sınıfa ait suçluluk duygusuna sahipti. Bana kalırsa Che'nin bütün yaşamı, kendi sınıfını terk etmek için yaptığı başarısız girişimler olarak nitelendirilebilir " diyor Lawrence.

1965 yılında, Che'nin maceracılığı ve ideolojik bağnazlığı onu Afrika'ya, Kongo'da bir başarısız devrim girişimine sürükledi. Castro'dan uzaklaşan Che, buradan Bolivya'ya gitti ve son gerilla savaşına katıldı. Guevara'nın yazdığı kitaplar arasında Bolivya günlükleri en güçlü ve etkileyici olandır. Çünkü bu günlüklerde demagojik yanı yok olmakla kalmamış, Che burada zorluğu, korkuyu ve başarısızlığı da anlatmıştı.



Che, 1967'de Yuro Ravine'de Başkan Barrientos'un birlikleri tarafından yakalandı. Castro'nun, -Che'nin tehlikede olduğunu duyar duymaz- Bolivya'ya gidecek bir tabur askeri hazırdı. Fakat, ABD Başkanı Johnson'la görüştükten sonra Küba'ya gelen Sovyet delege Kosygin, bu girişimi engellemişti. Johnson, Che'yi kurtaracak hiçbir hareket yapılmamasını istiyordu.


Castro Che'yi kurtarabilirdi ama kurtarmadı mı? Aslında o kadar basit değil. Gerçek politika onu engelledi. Ama Castro'nun her zaman bir kurtarma timi gönderme imkanı vardı. Üstelik kısa bir süre önce olsaydı, bunu sorgusuz sualsiz yapardı.

Yakalandıktan sonra Che, La Higuera'da bir okula götürüldü. Orada Mario Teran isimli bir gönüllü tarafından dört kez ateş edilerek öldürüldü. 39 yaşındaydı. Son sözleri, "Beni öldürmeye geldiğini biliyorum. Ateş et. Sadece bir insanı öldüreceksin" oldu. Ama düşmanları bile Che Guevara efsanesinin ölmeyeceğini biliyordu. Dünyayı şüphede bırakmamak için bazı yerel bakıcılar gelip yüzünü temizlediler ve cansız bedeni fotoğraflandı. Bu fotoğraflar -Che'nin çarmıhtan indirilmiş İsa'ya benzer bedeni- sayesinde, Che ikinci kez efsane oldu. Jorge Castaneda, Companero'da şöyle yazıyor: "İsa'ya benzer fotoğrafta Che, sanki katillerine bakıyor ve onları affediyor gibiydi. Dünyanın gözünde ise, bir ideal uğruna ölen Che, acı çekmenin ötesine geçmişti."

Tabii ki, bu kurban edilme, Che Guevara mitine, devrimci yaşamından ve yakışıklılığından daha fazla katkıda bulunmuştu. Ölerek sonsuza kadar dondurulmuştu. Jorge Castañeda şunları söylüyor: "Bu bize gösterdi ki, mitler siyasetten ve ideolojiden daha öte bir şeydir. Yaşamına daha yakından bakmadığımız sürece Che, biz istediğimiz sürece, üstelik bizim istediğimiz gibi yaşayacak."

Not: Yazı, 11 Temmuz 2008 Pazar günü Observer Gazetesi'nde yayınlanan Sean O'Hagan'a ait makaleden özetlenmiştir.
Blogger tarafından desteklenmektedir.